OYNAMAK g. f. 1. (Bir kimseyle) bir şey oynamak, bir oyunu oynayarak bir oyunla, bir oyuncakla eğlenerek hoşça vakit geçirmek: Benimle bilya oynar mısın? Kaydırak oynamak. Bebek oynamak.
2. a. + cılık + oynamak, özellikle çocuklardan söz ederken, bir etkinliğe öykünerek eğlenmek: Doktorculuk oynamak. Evcilik oynamak.
3. (Bir kimseyle, bir kimseye karşı) bir oyun oynamak, kurallarını bilerek ve bunlara uyarak, bir oyunu ya da bir sporu uygulamak, bir oyuna bir spor etkinliğine katılmak: iskambil, tenis, basketbol oynamak. Yarı finali oynamak.
4. Bir şans oyunu oynamak, bir şans oyununa para yatırmak: Toto, loto oynamak.
5. Bir şey oynamak, müzik eşliğinde belli bir oyunun figürlerini uygulamak: Zeybek oynamak Çiftetelli oynamak.
6. Bir kişiliği oynamak, kendine o kişiliğin havasını vermek, öyle görünmeye çalışmak: Şimdi de fedakâr anneyi oynuyor.
7. Bir kâğıdı, bir taşı oynamak, onları oyuna katmak, ya da bir şeyin yerini değiştirmek: Kupa kızını oynadı. Şahınızı oynamanız gerekirdi. Bir piyonu oynamak.
8. Bir yapıtı, bir yazarı oynamak, bir kimse bir tiyatro topluluğu sözkonusuysa, bir yapıtı tiyatroda temsil etmek, belli bir yapıtı yorumlamak: Şehir tiyatroları bu yıl Hamlet'i oynayacak. Bu grup yalnızca Brecht oynar.
9. Bir rolü, bir kişiyi oynamak, tiyat ro ya da sinemada bir rolü yorumlamak, şu ya da bu rollerle çıkmak: Othello'yu oynamak. Komedilerde hizmetçi rolünü oynuyor. Filmlerde kötü adam rolleri oynar. Rolünü çok kötü oynuyor.
10. Bir şeye, bir kimseye (ya da üzerine) oynamak, bahislerde kazanacağını düşündüğü şeye ya da kimseye para yatırmak: 7 numaralı ata oynamak. Amerikalı boksör üzerine oynamak.
11. Kumar oynamak - KUMAR. ♦ gçz. f. 1. Hoşça vakit geçirmek, eğlenmek, kendini oyuna vermek. Çocuklar gidin bahçede oynayın. Sokakta oynamaktan başka bir şey düşünmüyor.
2. Bir şeyle oynamak, herhangi bir nesneyle eğlenmek: Bebeğiyle oynamak. Oyuncaklarıyla oynamak.
3. (Bir kimseyle) bir şeyine oynamak, ortaya bir şey koyarak bir oyunu uygulamak: Yemeğine oynamayalım mı?
4. Bir şeyle oynamak, onu ellemek, kurcalamak: Çocuklar benim kitaplarımla oynamasın lütfen. Bu televizyonla kim oynadı?
5. Bir şeyle oynamak, o şeyi dalgın dalgın farkına varmadan evirip çevirmek: Yüzüğüyle oynamak. Konuşurken kravatıyla oynamak.
6. Bir şeyle (soyut) oynamak, o şeyi tehlikeye atmak, önemsememek: Sağlığıyla, yaşamıyla oynamak. Bir kimsenin geleceğiyle, mevkisiyle oynamak.
7. Bir kimseyle, onun duygularıyla oynamak, o kimseyi, duygularını hiçe saymak, alay etmek: insanlarla oynamayı bırak. Bir kimsenin gururuyla, onuruyla oynamak
8. Bir şeyle oynamak, bir şeyin kullanımında büyük kolaylık ve ustalık göstermek: Sözcüklerle oynamak. Kemanla âdeta oynuyor.
9. Bir nicelikten (para, fiyat vb.) söz ederken, sabit olmamak, değişiklik göstermek: iki semt arasında fiyatlar çok fazla oynuyor, iki üç bin lira arasında oynar. iki üç lira oynuyor.
10. Bir şeyden söz ederken, kımıldamak, hareket etmek, hareket işlevini yerine getirmek: Dudakları hafifçe oynadı. Fizik tedaviden sonra sağ dizi oynamaya başladı.
11. Bir şeyin herhangi bir parçasından söz ederken, sabitliğini yitirmek, gevşemek: Masanın ayakları oynamış. Kapının menteşeleri oynamış, kapanmıyor.
12. Bir kimseden söz ederken, bir takımda oynamak, orada yer almak: Okul takımında oynamak. Üniversite karmasında oynuyor.
13. Bir kimseden söz ederken, bir müzik eşliğinde ritmik hareketler yapmak: Hadisen de oyna. Çok güzel oynar.
14. Bir şeyden söz ederken, sarsılmak, yeri değişmek: Bina temelinden oynamış.
15. Bir tiyatro oyunu ya da bir filmden söz ederken, tiyatroda, sinemada, televizyonda gösterilmek: Bu gece televizyonda hangi film oynuyor.
16. Ed. Bir doğa olayından söz ederken, yansımak, kımıldamak, titremek, ışık gölge oyunlan yapmak: Sabahın ilk ışıkları perdelerin arasında oynuyor
17. Oynama!, bir işi gereği gibi yap, oyalanma, boşuna vakit geçirme anlamında söylenen uyarı sözü. || Büyük oynamak - BÜYÜK. || Oynaya oynaya, sevine sevine, büyük bir sevinçle. —Anat. Oynar eklem - EKLEM. || Oynamaz eklem - EKLEM. —Bors. Borsada oynamak, borsalarda fiyatların kısa süreli iniş çıkışlarından yararlanarak, kâr amacıyla altın, tahvil, hisse senedi vb. menkul değerlerle çeşitli ürünlerin alım ve satımını yapmak. ♦ oynanmak edilg. f. 1. Oynamak eylemine konu olmak: Gururuyla oynandığı için böyle davrandı, 2. Oynamak eylemi yapılmak, koyulmak, sergilenmek: Sabahtan akşama kadar sokakta oynanmaz ki. Kumar oynanmak. Şenlikte halk oyunları da oynandı. ♦ oynaşmak işt. f. 1. iki ya da daha çok kimse, hayvan sözkonusuysa, birbirleriy- le oynamak: Çocuklar odada oynaşmayın. Bahçede bir köpek, yavrularıyla oynaşıyor. 2. İki kimse sözkonusuysa, aralarında gönül ilişkisi kurmak, sevişmek. ♦ oynatılmak edilg. f. Oynatmak eylemine konu olmak: Masa sakın yerinden oynatılmasın. Oynatılmaktan hiç hoşlanmaz. ♦ oynatmak ettirg. f. 1. Bir kimseyi oynatmak, oyunla oyalamak, eğlendirmek; oynamasına izin vermek: Çocukları ***ür de bahçede biraz oynat. Çocukları evde oynatmıyor; müzikle uyumlu hareketler yaptırmak: Düğünde beni zorla oynattılar; verdiği sözde durmayarak düzenle oyalamak, aldatmak, kandırmak: Aylardır, bugün yarın diyerek bizi oynatıp duruyor. 2. Bir şeyi oynatmak, kımıldatmak, hareket ettirmek: Masayı yerinden oynatamadık. Parmağını oynatıp durma. 3. Herhangi bir oyun oynanmasını sağlamak ya da izin vermek: Evinde kumar oynatı- yormuş. Evde tavla oynatmıyor. 4. (Aklını) oynatmak; delirmek: Sen (aklını) oynattın galiba. 5. Kukla vb. bir şeyi ipler, çıtalar ya da el yardımıyla istenilen hare ketleri yaptırmak: Kukla oynatmak. Karagöz oynatmak. 6. Bazı yöntemlerle eğitilmiş bir hayvana müzik eşliğinde istenilen hareketleri yaptırmak: Ayı oynatmak. 7. Bir tiyatro yapıtını ya da bir filmi, sahneye koymak, göstermek ya da sahneye konmasına, gösterilmesine izin vermek: Bu filmi TV'de oynatmalı.
Kaynak: Büyük Larousse
|