Baneminin Bit Pazarı...

Merhaba Forumsevergiller. Banemin hayırlı işler diler. (Bir zamanlar Demirbank adıyla varolmuş ve radyoda program aralarında sürekli "Demirbank hayırlı işler diler" spotuyla çevreyi rahatsız eden slogandan...

Başlatan: Banemin - Güncelleme: 24 Aralık 2022, 13:48:25 - Gösterim: 2,188

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

24 Aralık 2022, 13:48:25 Son düzenlenme: 28 Aralık 2022, 22:21:55 Kerem
Baneminin Bit Pazarı...


Merhaba Forumsevergiller. Banemin hayırlı işler diler. (Bir zamanlar Demirbank adıyla varolmuş ve radyoda program aralarında sürekli "Demirbank hayırlı işler diler" spotuyla çevreyi rahatsız eden slogandan çalınmıştır)...

Böyle bir başlık atmamın sebebi "bit sarmış bir konudur lütfen uzak durun" uyarısı değil tabi ki!.. Eski yazılarımdan da paylaşım yapmayı düşünüyorum bu başlık altında ve @Kerem uygun görür, sizlerde yorumlarınızla katkıda bulunursanız bana da paylaşım yapmak kalır. Kerem eğer sakıncası varsa sorgusuz sualsiz silebilirsin, caizdir. :)

İlk paylaşımımı da örnek babında yapayım...

*****


Ne Köfteden bir milletiz yahu!..


Köfte; Farsça "küfte" sözcüğünden gelmiş olup "dövülmüş, ezilmiş" anlamındaymış. Ben sözlüğün yalancısıyım ama nereden gelirse gelsin, ne anlam ifade ederse etsin severim her şeklini ...

Milletimde dahil...


Öyle belli bir konu yok kafamda. Daldan dala dolaşacağım sadece... Dallarda sıkılmış bir güvercin vardı bugün balkonumda. Kahvaltıda sonuna kadar açtığım camımdan uzanıp balkona biraz ekmek ufaladım. Önce ürküp biraz uzaklaştı ama sonra yavaş yavaş gelerek kırıntıları yemeye başladı. Birazda peynir ufaladım. Bir dilim eksik yesem kıyamet kopmaz ya!

Hem kanadında sanki gümüşte vardı...

Bir taş attım kuşlara
Kanadı gümüşlere
Mertler baş aldı gitti
Meydan kaldı puştlara...


Sahildeydim gece 22 sularında. Genç bir çift oturmuş kayaların üzerine, gökyüzünden yağan yıldızların altında öpüşüyorlardı. Yanımdan geçmekte olan ikili ise kendi aralarında onların ahlaksızlığından dem vuruyordu seslerinin duyulma korkusunu yaşayarak...

Öpüşememelerinin verdiği eziklik, eksiklik veya Vicdanlarının yerine koydukları kendilerine göre "Ahlak" adını verdikleri değerlere sığınarak haksızca yargılıyorlardı savunma imkanı vermedikleri, (bence) imrenilesi gençleri...

Dört duvar arasına sığar mı lan! AŞK denen şey?.. Hödükler...



Telefonumun müziğini mi değiştirsem? Bu aralar iyi gelmiyor bana bu şarkı...


Öyle bıkmışım ki kendimden
Kurudum düştüm dalımdan
Sanki ruhum çıktı canımdan
Sen benden gittin gideli

Aslında giden falanda yok. Herkes duruyor biryerlerde hala. Yer değiştirmek ise çokça normal olmalı değil mi?

Kalsın bu şarkı... Girişindeki piyano çok güzel


Şimdide eskilerden bir türkü geldi aklıma. Ne kadar ilgisiz şeyler geliyor bu akıl denen soyut şeye... Elle tutulur somut bir dalga olsaydı çekeceği vardı benden. Eğer, büker değişik bir şekil verirdim belki.

Ama böyle olmayınca da siz çekiyorsunuz benden

Ben melamet hırkasını kendim giydim eynime
Ar u namus şişesini taşa çaldım kime ne
Haydar Haydar taşa çaldım kime ne...


Yazasımda kaçtı, kahve krizim de geldi zaten... Ben kaçtım...


Abi kalemine sağlık. Paylaşımlarını görmek mutlu eder, şahsen okumaktan keyif alıyorum. 
Kerem imza


Deli tarafıma denk gelmeyin, zira orada ben bile hükümsüzüm...

Hayırlı işler size de.
Enfes bir pazar. Hatırı kalmış mısralardan seçilmiş, özenle dimağdan süzülmüş. Yüreğinize sağlık. :)
Okumak çok keyifliydi.
Değeri Değere Değen Kavrar...

Teşekkür ederim yorumlarınız için.

E! madem öyle çekeceğiniz var. :)

24 Aralık 2022, 22:31:19 #4 Son düzenlenme: 24 Aralık 2022, 22:33:37 Banemin
Sigara yaktım şimdi. Dumanı tütmekte ve yazmaya başladım. Bir de kahvemi getiren olsaydı deymeyin keyfime. Neyse ben hallederim onu da arada...

Gece 4 gibi uyumayı denedim yine ama bu aralar uykuya geçmekte zorlanıyorum. Birara sanki içim geçer gibi oldu ama bir anda pancar motoru sesiyle zıpladım uykumdan. Hemen camdan yandaki tarlaya bakmak geçti içimden ama sonra yanda tarla olmadığı geldi aklıma.

Peki o ses neydi diye düşünürken dalmışım ve yine aynı sesle zıpladım ama bu sefer anlamıştım o pancar motoru sesinin kaynağını. Yahu! bu bendim ve kendi horultuma zıplamışım iyi mi? Yok! öyle horlayan bir tip değilim ama arada bir kapıp koyverdiğim de olurmuş. Dinleyenlerin yalancısıyım.

Saat 5 'e geliyordu ve hava hafiften aydınlanmaya başlamıştı. Artık bunu gördükten sonra uyumak zordu benim için ve şimdi tembellik edipte almadığım kahveyi o saatte büyük bir keyifle yaptım.

Açık camlar kesmedi beni balkonunda kapısını açtım ve odama sabahın serinliği ile birlikte neyi paylaşamadıklarını bilmediğim 3-5 Martının çığlıkları iyice doldu. Koltuğumda oturup aydınlanan günü karşılarken kafamın içinden geçenlerin peşine takılmayı da ihmal etmedim.

Tekli koltuğa bir ara tekerlekli sandalye muamelesi bile yapıp dizlerimin üzerine ekose bir battaniye attım. Kırlaşmış şakaklarım, boynumda fular ve " senin annen bir melekti yavrum" modunda ben. Nerden geldim o saatte bu hayale anlamış değilim ama tam o esnada telefonum çaldı ve açtım.

* Canımm...
- Uyandım ben...
* Demek gözlerin açıldı bu saatte.
- Yok birtanem
* Hee! Uyandın ama gözlerin açılmıyor.
- Hı hı!..
* Uyumayı dene yine, daha çok erken canım.
- Canım canımmm.
* Hadi kapat gözlerini ama zaten kapalıydı değil mi? Şimdi konuşma hiç, ben konuşurum iki kişilik. Sen sadece dinle ve düşünme bir şey. Dinliyor musun?
- ....
* Uyudun mu?
- ...
* İyi uykular canım benim, iyi uykular...

Ya telefon yanımda değil, ben koltuktayım ve yine pancar motoru durumu herhalde. Gözlerim açık rüya gördüm galiba. Ama ne olursa olsun bu güzeldi işte...

7:30 da kalkacaktım ve saat 6 yı geçiyordu. Yatsam olmayacaktı, ama kalktım oldu. Yola çıkmak için çok erken ve evde vakit geçirmekte işime gelmedi o saatte. Bir duş aldım ve çıktım saat 7 de dışarı ve sahildeyim. Sabah sporu için kalkanlar doldurmuşlar ortalığı ve ben salına salına yürümeye başladım atlayanların, zıplayanların, koşanların ve tık-nefes yürüyenlerin arasında.

Karşıdan gençten biri gelmekte ve saçlara bakım yapmamış. Terden ıslanmış olsada saçları, geceden yastık vasıtasıyla oluşmuş dikilmeler hala yatmamakta ısrar ediyor.

Hızlı hızlı yürüyen şu tombul teyzede emekli bir memur olmalı ve görmüş geçirmiş biri. Saçları pamuk gibi. Emekli maaşından arttırdıklarıyla torunlarına hediyeler alıp mutlu olan ninelerden olduğuna dair kalıbımı basarım.

4-5 tane karabatak var deniz üzerinde. Sabah nevalesi için faaliyetteler herhalde. Sağ tarafımda ise sokak hayvanları için oluşturulmuş bir daire var. Evde fazla ekmeği olan getirip oraya bırakıyor, yemek artıkları falan. Ama belediye her günün sonunda orayı temizleyip yıkadığı için kötü bir koku veya görünümü yok.

Güvercinler, martılar, kediler, köpekler hepsi aynı dairenin içinde ve ilginçtir kavga edene denk gelmedim. Aklıma bir ara dağıtılan yardımlar ve birbirini ezen insan! kalabalıkları geldi ve hemen kovaladım. Sabah güzeldi, güzel kalsın...

Ama ne mümkün. Ulan sen nereden çıktın karşıma? Adının sonunda "Bar" olan batakhanelerde sabahı bulduğu her halinden belli ayyaşın teki gürültüyle çıkardı önümde. Akşam ne zıkkımlandıysa menüyü görmek mümkün. Hay ben senin...

Aslında o kadar hassas değildir benim mide ama bu sabah ona da melankoli bulaştı herhalde. Hassaslaşmış. Kendine gelmesi uzun sürdü...

Limanın (liman dediğime bakmayın barınağın biraz daha moderni) orada açık bir yer bulabileceğimi ve sabah çayı içebileceğimi düşünmüştüm ama düşüncede kaldı. Kimse o saatte çay içmek istemiyor demek sahilde veya kafeler o kadar iyi iş yapıyor ki sabahları çay satmak gibi bir derde bulaşmıyorlar. Keşke aralarında anlaşıp bir nöbetçi bıraksalar halbuki.
Her şey para mı? Belki benim gibi 3-5 kişi daha gelir ve otururdu o plastik sandalyelerinize. Hatta belki de oturmaları aynı zamana denk gelir iki de lafın belini kırarlardı. Saçmalıyorum. Ekonomik getirisi yok bu anlattıklarımın ve tamamen benim hayal mahsulüm ve öyle kalacak şeyler...

Banka oturdum. Saat 8 olmuş ve elimde telefona bakıyordum. Çalmadı... Hala zamanım vardı ve acele etmiyordum. Dalmışım öyle kendimle sesli veya sessiz bir sohbete. Bakın bu cümleyi kurmama sebep yanımdan geçerken bana acaip acaip bakan amcadır ona göre. "Deli mi ne?" der gibi bakıyordu ve bende o zaman acaba sesli mi düşündüm diye tereddütte kaldım.

Ayrıca düşünsem ve kendi kendime konuşsam ne olur?

Bildiklerini tekrar ederdim birinin ve benim bildiklerimi söyletirdim belki ona. Diyalog uzayıncada...

- Şşşş! Kendi kendine konuşuyorsun farkında mısın?
- Biliyorum
- Sus o zaman
- Neden susacakmışım ya! Sen sus!
- Kendi kendine konuşana deli denir...
- Densin. Hem "yalnız" diyenlerde var unutma...

Kendimle bir diyalog daha... Bir delilik eksikti. Nasıl bir şeydir acaba delilik? Kendi içinde bir Dünya yaratıp orada mutlu olmaksa fena bir şey değildir. Bana uyar...

Ama birde kabuslar falan vardır mutlaka. Neresinde olabileceğimize kararı kendimiz verebilsek fena değildir delilik...

Ama ben neden sardım ki buna. Zaten benim kendime ait bir Dünyam var ve zaman zaman (tamam çoğu zaman) zaten normal değilim. İyidir böyle...

O amca nereye savuştu yaa! Ona bakıp dil çıkarmak istiyorum şimdi...


Emeğine sağlık abi, hikayeyi okurken insanın gözünde canlanıyor. Yaşadıkların mı yoksa hayal gücünün ürünü mü bilmiyorum ama canlandırdığın karakter insanın gözünde netleşiyor. 
Kerem imza


Deli tarafıma denk gelmeyin, zira orada ben bile hükümsüzüm...

Kerem bu başlık altında paylaştıklarımda kurguya pek yer vermeyi düşünmüyorum. Paylaşımlarım yaşadıklarımdan çıkarımlarım, yorumlarım veya gördüklerimin bana düşündürdükleri olacak. 

Kısacası benden yani hepsi. :)

25 Aralık 2022, 23:36:01 #7 Son düzenlenme: 25 Aralık 2022, 23:43:58 Asrevya
Ayrıntılar aslında ne kadar önemli, insan davranışlarında bakan değil, görebilenin yakaladığı.
İçinde ayrıntı olan çok yönlü bir yazı. Araya ayırt edici analizler ve mizah da serpiştirilip akıcı bir anlatım sunulmuş.
Bu bit pazarı çok bereketliymiş.:)
Yüreğinize sağlık. :rose:
Değeri Değere Değen Kavrar...

Teşekkür ederim Asrevya bu güzel yorum için.  :rose:

27 Aralık 2022, 09:22:44 #9 Son düzenlenme: 27 Aralık 2022, 09:31:25 Banemin
Pek bi muhterem forumdaşlarım,

sizler için bu yazımı, fal bakma olayı ile ilgili bilimsel olmasa bile Baneminsel olarak yaptığım araştırmalara ayırdım. Hepinizin bildiği üzreeee fal bakmak/baktırmak, geleceği öğrenmek, ne kadar şanslı veya kısmetli bir herif veya hatun olduğumuzu görmek için yapılmakta olan bir eylemdir.

Bu eylemde fala baktıranın saf ve herşeye balıklama atlayan biri olması makbuldür. Siz daha leb demeden o gerekli olan bilgiyi ortaya dökerse tadından yenmeyecek bir kuş yakalamışsınız demektir.

Falcının işi biraz daha zordur. Astroloji bilimine az buçuk yatkınlığı olması tercih sebebidir ama zorda kalınırsa şayet "Hastroloji" diye sadece adını telaffuz edebilenlerde iş görür. Bu işlerde "guru" olduğunu söyleyen mahalleden pek çok teyze, hala, amca bulmak mümkün.

Şimdi içinizden biri çıkıpta neden yabancı kelime (Guru) kullanıyorsun falan diye sorma işgüzarlığına kalkışmasın. "guru" öztürkçe bir kelime olup Anadolu kökenlidir. Anadolu'da pek çok bölgede insanlarımız "Kuru fasulye" 'ye kısaca "guru" der ve bu da "Guru fasulye" gibi nimetten sayılan mahallemizin falcıları için "cuk" oturan bir deyimdir, özümün kanaatince. (güzel açıkladım, takdirlerimi sundum kendime)

Falcı işini de çözdüğümüze göre şimdi gelelim falın türlerine.

Tabi ki ilk sırada çok bildik ve en yaygın olan kahve falı var. Bunu Neskafe ile bakmaya çalışan gerzek falcılar çıkabiliyor arada ama aklınızda olsun Neskafenin sade olması gerekmekte. 3' ü bir arada veya sütlü modellerde, falınızda sütü bozuk çıkma olasığı çok artmakta. ( Bu tüyo'yu herkese vermem kıymetini bilin)

Bildiğimiz Türk kahvesinden şaşmayarak, höpürdetilerek içilen kahve bittiğinda, tabak fincanın üzerine kapatılıp içe doğru çevrilir. Bu işlemden sonra bilumum yerlerimizle birlikte fincanı da çalkalar ve bir yandan da "neyse halim o çıksın falim" denir. Ama özellikle son kelime olan "falım" 'da "ı" harfi, kafiyeye uydurulmak için "i" 'ye dönüştürülmelidir.

Bunun neye mi faydası olacak? Sanatçı ve şair kişiliğinizin bir şekilde falda yansımasına vesile olur belki, ben de tam olarak çıkaramadım şimdi.

Bundan sonrası tamamen fala bakan kişinin fincanda telvenin oluşturduğu şekillere anlam yüklemesiyle devam eder. Onun atış gücüne, yazının girişinde belirttiğim saf bir fal tutkunuda eşlik ederse artık yollar, 3-5 vakit, horoz, balık, anahtar, duvak, at, eşek vb. Telve ne verdiyse sayılır dökülür.

İskambil kağıtlarıyla bakılan fallarda var. Ama işin içinde iskambil kağıdı olunca kumarı çağrıştırdığı için bence caiz olmayan bir fal türüdür. Canı sıkılan, bir şeylerle meşgul olmak isteyenler kendi kendine baksın en iyisi.

Bakla falı için ise ön hazırlık şart. Öyle her yerde ve herkese bakla falı baktırılmaz. Önce bir manita yapacaksın, sonra bir parka, plaja, mesire yerine, ormana vb. kamuya açık alanlardan birine konuşlanacaksın. Sonra bekleyeceksin ve mutlaka bir çalının veya duvarın dibinden "abe ver 5 lira bakem sizin falınıza" diyen biri düşer yanınıza. Önce sıkı bir pazarlıkla 5 liradan fazla vermeyeceğiniz üzerinde anlaşma sağlayın. Sonra bu anlaşma tek taraflı olarak falcı tarafından bozulacak ama siz en azından yanınızdaki manitanıza ne kadara uyanık olduğunuz konusunda bir mesaj vermiş olursunuz. Sonrasında çok5 lira daha vererek söğüşlensenizde, bunun nedeni zaten yanınızdaki hatunun merakı olacağı için bu uyanıklığınız baki kalır, merak etmeyin.

Son olarak Tarot kaldı geriye. Bu tamamen bir gavur icadı olup içinde şeytanlar, krallar, kraliçeler gibi bir sürü kartlara sahiptir. Bence bu da caiz değildir ve baktırmamakta fayda var.

Yok hani baktırıp sonra bir de falınızda çıkanları olsun diye beklemek gibi bir saflığa düşerseniz, işte o zaman işiniz yaş.

Eğer geleceğiniz hakkında başkalarının ahkam kesmesini istemiyorsanız o zaman size önereceğim başka bir yöntem daha var.

40 gün boyunca her gece yatmadan önce abdestinizi tazeleyin, 40 rekat namaza durun ve namazdan sonra bir bardak veya kadeh bir şey için. Burada ne içtiğiniz değil, ne için içtiğiniz yani niyetiniz önemli. İşte bu şekilde 40 gün boyunca gördüğünüz rüyalar size geleceğinizden haber veren enfes bir dizi kıvamında olacak.

Eğer gördüklerinizi beğenmezseniz ben size Kurtlar vadisi, Yalan dünya, Karadayı, Muhteşem yüzyıl dörtlüsünden birini meşrebinize uygun olarak seçmenizi öneririm.

Bu yazı sadece okunacak bir şeyleriniz olsun babında karalandı tarafımdan ama içindeki Baneminsel gerçekler ışığında hayatınıza bir yön vereceğinizi ummaktayım yine de.

Biliyorum çok iyi niyetliyim.

Benzer Konular (5)

383

Yanıtlar: 0
Gösterim: 5244

382

Yanıtlar: 13
Gösterim: 8287

736

Yanıtlar: 0
Gösterim: 1095

Clicky