Struma Olayı veya Struma Fâciası, II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerden kaçan Yahudileri Filistin'e götürmek üzere Romanya'dan yola çıkan Struma gemisinin İstanbul açıklarında Ş-213 Sovyet denizaltısı tarafından batırılmasıdır.
1940 yılında Nazi orduları Türkiye'nin Balkan sınırlarına dayanmışlardı. Naziler Polonya'da yürürlüğe koydukları Yahudi karşıtı yasaların benzerlerini müttefikleri Romanya'da da yürürlüğe koymuşlardı. 1941 yılına gelindiğinde Romanya'nın Yaş şehrinde 4 bin Yahudinin Nazilerce katledilmesiyle Romanya Yahudileri için Filistin'e gitmekten başka çare kalmamıştı. Zengin ve entelektüel Yahudîlerden oluşan kalabalık bir grup Türkiye karasularını kullanarak Filistin'e kaçmak için aralarında topladıkları para ile Campania Mediteranea de Vapores Limitada ismindeki Yunan acenteden basında çıkan ilânlarda gördükleri Queen Mary adlı transatlantik yolcu gemisini kiraladılar fakat bunun yerine kendilerine Struma adlı, yüz kişilik ahşap bir gemi tahsis edilmişti. Acente aldatıldıklarını anlayan Yahudileri sakinleştirmek için kendilerini götürecek geminin Romanya karasuları dışında beklediğini söylemişti.
Struma 1830 model bir motora sahip, 46 metre boyunda, Panama bandıralı bir Bulgar kömür gemisiydi. 1867'de İngiltere'de Newcastle'daki bir tersanede inşa edilmişti ve 100 yolcu kapasitesi vardı. Balkan Savaşları'nda görevlendirilmiş, savaş sonrasında ise hayvan nakliyesinde kullanılmıştı.
Struma, Romanya'daki Nazi yanlısı Ion Antonescu yönetiminin onayıyla 12 Aralık 1941'de toplam 791 yolcu ve 10 mürettebatla Köstence limanından ayrıldı.[6][7] Yolculara İstanbul'da duraklayıp Filistin'e gitmeleri için kendilerine göçmen vizeleri verileceği söylenmişti.[8] Yolculara sadece 20 kg bavul hakkı tanınmış, gümrük görevlileri birçoğunun değerli eşyalarına ve hatta yiyeceklerine el koymuştu.[9] Güverte altındaki her biri 40 ile 120 kişi arasında yolcuya ayrılmış kamaralarda insanlar balık istifi yatmak durumundaydılar.
Daha kalkışta motor arızası yaşandığından ancak römorkör ile limandan açık denize çekilebildi.[ Köstence limanı açıkları mayınlanmış olduğundan bir Romen gemisi eşliğinde mayınlı bölgenin dışına çıkarıldı.[9] Ardından gece boyunca mürettebat motoru onarmaya çalışırken gemi denizde sürükleniyor ve imdat çağrısı yayınlıyordu. Ertesi gün Romen römorkör bu çağrılar üzerine gelerek ancak ücret mukabili motoru onarabileceklerini belirtti. Bunun üzerine hiç paraları kalmayan mülteciler römorkör personeline evlilik yüzüklerini verdiler. Böylece Struma yola devam edebildi fakat iki gün sonra, 15 Aralık günü yeniden arıza yapınca İstanbul'a ancak çekilerek ulaşabildi ve Sarayburnu açıklarında demir atmak zorunda kaldı.
Bunun üzerine Türkiye yetkilileri ile Britanya diplomatları arasında mültecilerin geleceği hakkında müzakereler başladı. Filistin'de Araplar ile Yahudiler arasında artan gerginlikler nedeniyle Britanya hükümeti Avrupa'dan bu bölgeye Yahudi göçünü minimize etmek istediğinden Britanyalı diplomatlar Refik Saydam hükümetinden Struma gemisinin yoluna devam etmesine izin verilmemesini talep ediyorlardı. Bu sırada Almanya'nın İstanbul başkonsolosu gemide salgın hastalık olduğu ihbarında bulundu ve Almanya tarafından da yolcuların karaya çıkarılmaması için Türkiye'ye baskı yapıldı.[4] Zaten Ağustos 1938'de çıkarılan ve "tebaası oldukları devlet arazisinde yaşama ve seyahat bakımından baskılara tabi tutulan Musevilerin, bugünkü dinleri ne olursa olsun, Türkiye'ye girmeleri ve ikametleri yasaktır..." denilen 2/9498 sayılı kararname ile bu kapı kapatılmıştı. Ayıca Romanya da geminin kendilerine geri gönderilmesini kabul etmiyordu. Bu sırada Struma gemisinde gıda stokları hızla azalıyor, gemidekiler haftada iki kez çorba içip her gün sadece biraz fıstık ve bir adet portakal yiyebiliyorlar, çocuklara akşamları biraz süt verilebiliyordu.
Haftalar süren müzakerelerden sonra Britanya hükümeti süresi dolmuş Filistin vizesi bulunan birkaç yolcunun Filistin'e gitmesine izin verdi. Martin Segal ve ailesi de ABD'nin ricası üzerine Vehbi Koç'un aracı olup Türkiye hükûmeti nezdindeki girişimleriyle gemiden indirildi. Martin Segal, Standard Oil Company of New York isimli bir ABD petrol şirketinin Romanya müdürü, Vehbi Koç ise aynı şirketin Türkiye temsilcisi olup Segal ailesi için İç İşleri Bakanı Faik Öztrak ve İstanbul Emniyet Müdürü İhsan Sabri Çağlayangil ile bir dizi görüşme yapmıştı. Ayrıca, Madeea Solomonovici adlı bir kadın düşük yaparak İstanbul'daki bir hastaneye kaldırıldı.[14] Böylece toplam 9 yolcu gemiden çıkabildi ve gemide 782 yolcu ve 10 mürettebat kaldı.
9 hafta boyunca kıyıda demirli vaziyette bekleyen gemiye Kızılay ve İstanbul'daki Yahudi toplumu tarafından yardım malzemeleri ulaştırıldı.[13] Yardımları İstanbul'daki Yahudi toplumunun önderlerinden Simon Brod ve Rifat Karako organize ediyordu. Struma'nın arızalı olan motoru da tamir edilmek üzere söküldü.
Olay esnasında 15 yaşında olan ve yardım faaliyetlerinde görev alan, Türkiye Yahudisi iş adamı İshak Alaton, Kızılay tarafından yapılan yardımların göstermelik olduğunu, yardımın büyük kısmının Türkiye Yahudi toplumu tarafından toplandığını belirtmiştir. Alaton, kendisi ile yapılan bir mülakatta, ayrıca, geminin halatlarının gizlice kesilerek içerisindekilerin ölüme terk edildiğini iddia ederek bu olay dolayısıyla Türkiye'nin özür dilemesi gerektiğini ifade etmiştir
Britanya ve Türkiye arasında gemide kalan yolcuların akıbeti ile ilgili müzakereler çıkmaza girince, 23 Şubat 1942 günü Türkiye hükümeti geminin Türkiye sınırları dışına çıkarılması için hareket geçti. Önce küçük bir grup polis gemiye çıkmaya çalıştıysa da mülteciler buna izin vermediler. Ardından yaklaşık 80 kişilik bir polis gücü Struma'yı motorlu teknelerle kuşatarak yaklaşık yarım saat süren bir direniş sonunda gemiye çıkmayı başardı. Geminin demir alması sağlanıp bir römorköre bağlanarak İstanbul Boğazı'na ve oradan Karadeniz'e çekildi. Gemi zorla Boğaz'dan çekilirken yolcular geminin her iki tarafına İbranice ve İngilizce "BİZİ KURTARIN" (SAVE US) yazılı flamalar astılar. Haftalardır onarılmaya çalışılan motor hala çalışmıyordu. Türk yetkililer gemiyi Boğaz'dan 10 km kadar açıkta kaderine terk ettiler ve Struma denizde sürüklenmeye başladı.
Gece boyunca sürüklenen gemi, 24 Şubat sabahı büyük bir patlamanın ardından battı. Struma hızla battığından birçok kişi kamaralarda boğularak can verdi.Birçokları ise ahşap gemi parçalarına tutunarak su üzerinde kalmaya çalıştı fakat saatlerce hiç yardım gelmeyince ya boğularak ya da hipotermi sonucu öldüler.
Struma faciasında, yakın zamana kadar 768 kişi olduğu tahmin edilmekle birlikte, bir süre önce altı farklı yolcu listesinde yapılan inceleme sonucuna göre, aralarında 100'den fazla çocuk bulunan 781 mülteci ve 10 mürettebat öldü. Sadece David Stoliar adlı 19 yaşında bir yolcu ve Ivanof Diko isimli ikinci kaptan sağ kurtuldu. Stoliar ve Diko sabaha kadar bir ahşap parçaya tutunarak hayatta kalmaya çalıştılar. İkili bu sırada donmak üzereydi. Daha sonra tüm umutları tükenen Diko kendini akıntıya bıraktı ve yaşamına son verdi. Stoliar ise çaresizlikten bileklerini kesmek istedi fakat donmak üzere olan elleri çakıyı açamadı. Ölmek üzereyken Türkiye'ye ait 12 kürekli kurtarma kayığı tarafından bulundu ve karaya çıkartıldı.[13] Ardından Stoliar haftalarca gözaltında tutuldu. İstanbul Yahudilerinin önderlerinden, o yıllarda Türkiye'ye kaçan birçok Yahudi mülteciyi kurtaran iş insanı Simon Brod (1893–1962) iki aylık gözaltı sırasında Stoliar'a yemek götürülmesini sağladı. Serbest bırakıldığında Britanya hükümeti tarafından Filistin'e gidebilmesi için seyahat belgesi verilince evine götürüp giyecek, bir bavul ve Halep'e tren bileti verdi.
Uzun yıllar geminin neden battığı bilinemedi. Sağ kurtulan tek yolcu olan David Stoliar, İsrail Silahlı Kuvvetler Radyosuna verdiği bir demeçte geminin Türkiye'ye ait bir torpido botunun açtığı ateş ile batırıldığını iddia etti. 1960'larda Sovyet arşivlerinden çıkan belgeler ışığında Struma'nın Sovyet denizaltısı Ş-213 tarafından torpido ile vurularak battığı anlaşıldı.[23][24] Aynı denizaltı 23 Şubat akşamı Türkiye'ye ait kargo gemisi Çankaya'yı da batırmıştı. Sovyet denizaltısı o sıralarda Karadeniz'in kuzeyinde bulunan Nazi ordularına stratejik malzeme akışını önlemek amacıyla Karadeniz'e giren tüm tarafsız ya da düşman gemilerini batırması için verilen bir gizli talimatı yerine getiriyordu. Struma'nın batırılması hadisesi Sovyet askerî arşivlerine şu şekilde işlendi:
24 Şubat 1942 sabahı Teğmen D. M. Denejko ve Siyasi Komiser A. G. Rodimatzav komutasındaki Ş-213 denizaltısı, 7 bin ton ağırlığında ve korumasız vaziyetteki düşman gemisi Struma'ya rastladı. Denizaltıdan 1118 metre mesafeden atılan torpido hedefini vurdu ve gemiyi batırdı. Harekât sırasında Astsubay Başçavuş V. D. Çernov, takım komutanı Çavuş G. G. Nusov ve torpido operatörü Er I. M. Filtov üstün cesaret örneği sergilemişlerdir.
Konuyla ilgili "Death on the Black Sea" (Karadeniz'de Ölüm) adlı detaylı bir araştırma kitabı kaleme alan yazarlar Douglas Frantz ve Catherine Collins, Struma'nın akıbetinden Britanya, Türkiye ve Sovyetler Birliği'nin sorumlu olduğunu belirtmişlerdir. Buna göre; Britanya, Yahudi yerleşimcilerin Filistin'e gitmeleri için onlara gerekli izinleri çıkartmaması sebebiyle, Türkiye ise tartışmalı tarafsızlık politikasını sürdürmek ve Yahudi karşıtı Nazilere şirin gözükmek adına mültecilerin topraklarına girmesine izin vermeyerek, Sovyetler Birliği ise Karadeniz'de Nazi deniz faaliyetlerine imkan vermemek gerekçesiyle tarafsız ülkelere ait gemileri de batırmak nedeniyle, yaşanan ölümlerden sorumludurlar.
Rus tarihçi Mihail Kojemyakin ise arşivlerde konuyla ilgili belgeleri inceledikten sonra 15 Mayıs 2010 tarihli çalışmasında Struma faciasına alternatif bir bakış açısı ortaya koymuştur.[28] Buna göre; genç komutan Denejko bir önceki gün başarıyla batırdığı Çankaya gemisinin tonajını yaklaşık 300 GRT (gros tonilato) olarak ve bandırasını gayet doğru şekilde kayıtlara geçirmiştir. Fakat ertesi gün batırdığı gemiye dair kayıtlarda Moskova saatine göre sabah 10.30 sularında görülen geminin 3 knot hızla ilerlediği, 7 bin GRT ağırlığında olduğu ve muhtemelen Bulgaristan bandıralı olduğu yazılmaktadır. Atılan tek torpidoyla batırılan geminin Struma olduğuna dair tek kaynak Sovyet tarihçi G. I. Vanayev'in 1978 yılında yazdığı Büyük Anayurt Savaşı'nda Chernomorets adlı kitabıdır. Fakat Struma gemisinden sağ kurtulan Stolyar'a göre, Struma'da meydana gelen patlama sabahın ilk ışıklarıyla beraber yaşanmıştır. 24 Şubat 1942 sabahı İstanbul'da güneş sabah 06.47'de doğmuştur. Yolcuların çoğu güvertenin altındaki bölümde uyumakta oldukları için, patlamayla beraber, uyurken gemiyle birlikte suların derinliklerine gömülmüşlerdir. Ayrıca İsrailli gazeteci D. Malkin tarafından 1970'lerde denizaltıda görev yapan eski bir askerle çalışmakta olduğu Leningrad uçak motoru fabrikasında görüşmüş, buna göre denizaltının Çankaya'nın ardından peşine düştüğü bir başka gemiyi vuramadığı cevabıyla karşılaşmıştır. Ayrıca denizaltı komutanının da konuyu araştırmak istediğini fakat denizaltısının 24 Mart 1942 tarihinde Tuapse'de yaşadığı hava saldırısında öldüğü için araştırmasının yarım kaldığını belirtmiştir. Struma'nın belirtilen hızda olmadığı, yanlış tonaj rapor edildiği ve önceden Panama bandıralı şekilde ilerlediğinden hareketle Mihail Kojemyakin, Struma'nın denizaltı torpidosu yüzünden değil, gemideki bir patlama sonucu batmış olma ihtimalinin kuvvetli olduğunu öne sürmüştür.
Olaydan sonra dönemin başbakanı Refik Saydam "Biz bu hususta elimizden gelen her şeyi yaptık. Maddî, manevî en ufak mesuliyetimiz yoktur. Türkiye, başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlara meclâ olamaz. Türkiye, başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlar için vatan hizmeti göremez. Bizim tuttuğumuz yol budur. Kendilerini bu sebepten İstanbul'da alıkoyamadık." dedi.
Struma Olayı, daha önce gerçekleşen Patria Olayı ile birlikte Yahudi yeraltı örgütlerinin Filistin'deki Britanya mandasına karşı saldırılarını şiddetlendirmesinde önemli bir kilometre taşı oldu.[30] Bu örgütlerden biri olan Lehi, olayların sorumlusu olarak Filistin Yüksek Komiseri Harold MacMichael'ı gösterdi. Lehi üyesi iki genç Britanya'nın bu faciadaki sorumluluğu nedeniyle Lord Moyne'u öldürdüler.
Struma faciası için Türkiye'de ilk resmi anma, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in hükûmet adına katılımı ve taziye konuşması ile 24 Şubat 2015'te gerçekleşti
|