Selçuklularda Hüdümdar

Türk devletlerinde hükümdarın karizmatik bir kişiliği vardı. Bu hükümdarı normal bir kişiden farklı kılıyordu. Öyleki karizma demek hükümdarın "kut" sahibi olması ve "Tengride kutbulmuş" olması demekti....

Başlatan: Maui - Güncelleme: 28 Eylül 2022, 21:41:48 - Gösterim: 574

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Selçuklularda Hüdümdar


Türk devletlerinde hükümdarın karizmatik bir kişiliği vardı. Bu hükümdarı normal bir kişiden farklı kılıyordu. Öyleki karizma demek hükümdarın "kut" sahibi olması ve "Tengride kutbulmuş" olması demekti. "kutlugtekin", "kutlug şad" gibi hükümdarın unvanları vardı.

Hükümdar hükümdarlığı oğullarına miras yoluyla (bi'l-ırs ve'l-istihlak) bırakırdı. Bu niteliklerin hükümdarın soyundan gelenlerde de olması beklenirdi. Hükümdarın erkek çocuklarının hepsi tahta geçmek hakkına sahipti. Fakat birden fazla varis olunca, bunlar birbirleriyle mücadele etmek zorunda kalmışlar ve halk sonunda kazanana tabi olmuştur.

Türk devler geleneğinde hükümdarın nasıl olduğunu ve tebası ile ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini dile getiren birçok kaynak eser mevcuttur. Mitolojik kaynaklardan başlayarak Tanrı Ülgen'in Oğuz Han'a görev vermesi olayıyla Türk tarihinde çok önemli yeri olan ilk yazılı kaynak "Orhun Abideleri"ndeki bahisler, sonraki devirlerde Kutadgu Bilig, Siyasetname gibi kitaplar, İbn Bibi Selçuknamesi, daha başka önceki ve sonraki eserlerde hükümdarda görülmesi istenen yönetim anlayışı şu temelde özetlenmiştir:

- Hükümdar teb'asının karnını doyuracak, sırtını giydirecektir. Yani ekonomiyi güçlü tutacak, halkı zengin kılacaktır. Paranın ayarını korumakla yükümlüdür.

- Hükümdar teb'anın güvenlik ve korumasını sağlayacak, zorbalığa izin vermemelidir.

- Hükümdar teb'asına adaletle hükmetmelidir.

Teb'anın da hükümdara karşı vazifeleri vardır. Hükümdar hükümdarlığın gereklerini yerine getirdiği müddetçe halk da bu görevini yapmak zorundadır:

- Teb'a hükümdara itaat etmelidir.

- Teb'a hükümdarın dostuna dost düşmanına düşman olmalıdır.

- Teb'a vergisini vermelidir.

- Teb'a askerlik görevini yerine getirmelidir.

Görüldüğü üzere Türk hükümdarı bîr baba gibi halkını gözetmekle sorumlu, halk da bir evlat gibi babasına itaatla ve destekle yükümlüdür. Halil İnalcık'a göre Türk egemenliği büyük oranda patrimonyaldir. Bunun yanında patriarkallık özelliğini de vurgulamak gerekir. Türk hükümdarı atadan aldıklarını sürdürmekle beraber, bizatihi kanun yapma selahiyetine sahiptir.

Selçuklu hükümdarları da kendi aralarında savaşarak tahtı elde edebilmişlerdir. Bunun nedeni belli bir veraset usulünün getirilmemesi ve herkesin eşit hak sahibi olmasıydı. Genellikle tahta hükümdarın büyük oğlu geçerdi. Primagenetura veya seniaratus yöntemi Türkler arasında alışılmamış bir durumdu. Sağken veliaht tayin etme adeti Selçuklu hükümdarlarının yaptığı bir uygulamaydı. Hükümdar devlet erkanından kendisinin ölümünden sonra seçtiği oğluna tabi olacaklarına dair söz alırdı.

Fakat hükümdar ölünce hanedanın diğer erkekleri buna karşı çıkarlar ve kanlı mücadeleler meydana gelirdi. Bu kanlı mücadelelerde şehzadelerin yay kirişi ile boğularak öldürülmesi adeti vardı. Kanın dökülmesi uğursuzluk ve fenalıklara sebep olacağı düşüncesiyle azami itina gösterilirdi. Büyük Selçuklular, Türkiye Selçukluları ve Osmanlılar döneminde 16. yüzyıla kadar bu uygulama devanı etmiştir.

Selçuklu hükümdarlarının Hakan, Yabgu, Kağan, Han gibi eski Türk unvanlarını zamanla bırakarak "Sultan" unvanını kullandıklarını görmekteyiz. Üstelik Selçuklu sultanlarının kullandığı bu unvan imparator kelimesini karşılamakla birlikte Bizans ve Çin hükümdarlarının sahip olduğu manada mutlak bir hakimiyeti ifade etmiyordu. Öyle ki, hükümdar devlet içerisinde meliklere ve emirlere göre bir derece üstün sayılıyordu. Büyük Sultan'ı diğerlerinden ayırmak için " Sultanu'l-A'zam" deniyordu
Kerem imza


Deli tarafıma denk gelmeyin, zira orada ben bile hükümsüzüm...

Clicky