Masal Tekerlemeleri

Masalların başında sözcüklerin ses benzerliğinden yararlanılarak söylenen yarı anlamlı, yarı anlamsız söz dizileri vardır. Bunlara "tekerleme" denir.Masal tekerlemeleri birbirleriyle pek ilgisi olmayan, ancak dinleyicinin...

Başlatan: Maui - Güncelleme: 27 Aralık 2023, 10:51:19 - Gösterim: 1,628

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Masal Tekerlemeleri


Masalların başında sözcüklerin ses benzerliğinden yararlanılarak söylenen yarı anlamlı, yarı anlamsız söz dizileri vardır. Bunlara "tekerleme" denir.


Masal tekerlemeleri birbirleriyle pek ilgisi olmayan, ancak dinleyicinin ilgisini masala çekmek için bir araya getirilmiş sözlerden oluşur. Tekerlemenin asıl güzelliği de, birbirleriyle ilgisiz gibi görünen bu tür sözlerin bir düzen içinde sıralanmasındadır. Bu da bir söz ustalığını gerektirir. Bu ustalık masal anlatanın, yani masalcının ustalığına bağlıdır.

Aslında tekerlemenin masalla hiçbir ilgisi yoktur. Sadece dinleyicinin ilgisini çekmek ve onu masal dünyasına girişe hazırlamak için söylenir. İşte masalcının söz ustalığı da burada başlar. Söylediği tekerlemeyle dinleyenleri neşelendirir. Anlatacağı masala ilgi çeker. Masalının dikkatle ve heyecanla dinlenmesini sağlar.

Kimi masal tekerlemeleri de bilinenlerden birkaçının birleştirilmesinden oluşur. Araya yeni deyim, benzetme ve sözcükler eklenerek yeni biçimlere sokulur.

Gelin şimdi de söz ustalığının en güzel örneklerinden biri olan masal tekerlemelerinden sizin için seçtiklerimizi okuyalım. Onları ezberlemeye çalışalım. Anlatacağımız masallara bu tür tekerlemelerle yeni renkler katalım.
Kerem imza


Deli tarafıma denk gelmeyin, zira orada ben bile hükümsüzüm...

Var varanın, sür sürenin... Baykuşu çoktur viranenin... Destursuz bağa girenin, geçmez para ile dükkâna girenin, hokka çömleğini başında patlatır Bekri Mustafa... Hak dost, veli dost... Babamdan kaldı bir eski post... Ben dikerim, o sökülür... Arasına bit, pire sokulur... Ufacığı bakla gibi, büyüceği toklu gibi... Tuttum pireyi, İstanbul'a yolladım. Bekledim, bekledim gelmedi. Ardından uşak yolladım.

Kırk kişiyiz... Onumuz odun yarar, onumuz kav çakar, onumuz su taşır, onumuz ateş yakar... Bir de baktık kaz kafasını kaldırmış, kazandan bize bakar... Fare takla tukla... Ne nohut bıraktı bu yıl, ne de bakla... Kahveci kutuyu sakla, tiryaki olmuş o güdük fare...
Fare ovada yedi başağı, sıyrıldı çıktı direkten... Somunu kaptı kürekten... Gözleri büyük çörekten... Dişleri iri oraktan...
Tavandan teker meker... Gözlerime toz döker...

İhtiyara bakmaz geçer. Bir oh çekmez mi bizim güdük fare? Tavanda koptu patırtı... Çömlek başına atıldı... Çektim tüfeği avludan... Yah ettim dokuz kilo soğan.

Derken efendim, baldıranlığa daldı kurudur diye... Boz eşek attı çifteyi geri dur diye. Ben tuttum kuyruğundan ileri diye...

Kalktı sıçradı kürek sapına... Gözünü dikmiş çocuk hakkına... Seksen kiloluk pekmez küpüne...
Reçel olup gitti bizim güdük fare... Efendimin ağası... Sivridir külahisi... Uzatmayalım biz bu sözü, başımıza gelir daha belası...

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir memleket padişahının kırk oğlu varmış...
Kerem imza


Deli tarafıma denk gelmeyin, zira orada ben bile hükümsüzüm...

Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde... Odunun biri bir odun vurdu kafama... Kafam koptu kalktı gitti sarmısak pazarında sarmısak satmaya... Durur muyum ya, ben de arkasından koştum. O gitti ben gittim, o gitti ben gittim; derken arkasından yetiştim ama, bak şu kafaya: – Ben senin kafan değilim, demesin mi? – Kafamsın! – Değilim! – Kafamsın! – Değilim!
Diye atıştık, vuruştuk. Son sonu kadının kapısında buluştuk. Buluştuk ya, bak şu püsküllü belaya, kadı evde yokmuş, mercimek ağacına çıkmış da mercimek topluyormuş...

Ağacın tepesinden bize bağırdı: – Sizin davanız büyük dava!.. Kuş kanadı kalem olsa, derya deniz mürekkep; gene ne yazılır, ne biter... Hele kırk tomar kâğıt, kırk kucak kalem getirin de ötesini düşünürüz, dedi.

Bir dediğini iki eder miyiz? Aldık getirdik, bulduk getirdik. Merdiveni de aradık taradık, götürüp mercimek ağacına dayadık, dayadık ya, kadı inerken kırılıvermesin mi mübarek!..
Kadı öldü, kafam da bana döndü: Ah kafa, nah kafa; ne çekersem senin elinden çekiyorum...
Kerem imza


Deli tarafıma denk gelmeyin, zira orada ben bile hükümsüzüm...


Handadır handa, bir kara manda Üç yüz yaşındaydım evvel zamanda Mavi çadır gerilmiş, duydum pazar kurulmuş Vurdum karıncaya palanı Kırk yerinden bağladım kolanı Sardım sırtına seksen sekiz çuval soğanı Vardım pazara Vay ne pazar ne pazar, güzeller durmaz gezer Kırlangıçlar terzi, köpekler kalaycı, tilkiler tüccar
Buldum bir köşe, başladım işe Soğan sarmısak satarken Terazimin kolu kırıldı bir güzele bakarken Kurbağa kanatlandı gitti gelin getirmeye Gelin çıktı çardağa, çat yerleşti bardağa Masaldır bunun adı, dinlemekle çıkar tadı
Kerem imza


Deli tarafıma denk gelmeyin, zira orada ben bile hükümsüzüm...

Evvel zamanda, yoksullar handa Beyler, konağında yaşarmış. Buna öfkelendim Bir hayli söylendim Aldım başımı çıktım dışarı Görmeyin gidişimi Bakmadan sağa sola Düştüm bir yola. Az gittim, uz gittim Dere tepe düz gittim Çayır çimen geçerek Arpa buğday biçerek Soğuk sular içerek Altı ay bir güz gittim Yürüdüm yürüdüm vardım bir bağa Daldım bir konağa Vay sen misin dalan Kimi kolumdan tuttu kimi bacağımdan Attılar beni bir dağa Zoruma gitti başladım ağlamaya Karşıma çıktı bir derviş Derviş amca dedim bu ne iş? Kuru idim ıslandım sel beni neyler Bulut oldum uslandım Yel beni neyler? Vay gidi dünya Kimi güler, kimi söyler Kulak verin bu masala Keloğlan ne iş tutar, n'eyler
Kerem imza


Deli tarafıma denk gelmeyin, zira orada ben bile hükümsüzüm...

Benzer Konular (5)

5027

Yanıtlar: 0
Gösterim: 869

6438

Yanıtlar: 0
Gösterim: 221

5025

Yanıtlar: 0
Gösterim: 527

Clicky