Bir hint atasözü, "İnsan 4 odası olan ev gibidir. Biri fiziksel, biri zihinsel, biri duygusal ve biri de ruhsal. Çoğumuz genellikle bir odada da yaşarız. Ancak havalandırmak için olsa bile her odaya her gün girmedikçe tam mutlu olamayız" der.
Günümüz sosyal hayatının beklentilerine cevap verebilmek ve bu arada bir denge sağlamak her zamankinden daha zor. Bu koşturma içinde ne yazık ki yukarda ki özdeyişte ifade edilen odalardan birine takılıp kalıyoruz.
Oysaki yaşam 4 yönlü. Fiziksel ihtiyaçlarımızı karşılarken zihinsel , duygusal ve ruhsal açıdan da kendimizi beslememiz gerek!
Günlük koşturmacalar içinde çok çalışıp maddi beklentilerimize ulaşmak isterken içimizdeki oyun oynamak isteyen yanımızı unutuyoruz. Ulaştığımız her maddi başarı bir diğerine kapı aralıyor.
Para, güç peşinde koşarken, hem kendimizin, hem de çevremizdekilerin/ailemizin duygusal gereksinimlerini ihmal ediyoruz. Beslemediğimiz için beslenemiyoruz. Duygusal boşluğumuzu fark ettikçe de daha çok başarı ve güce yöneliyoruz. Sahip olduğumuz nesnelerin sayısı çoğalırken eksilen ve törpülenen duygularımız da artıyor.
"Gençlerimize ne oluyor " diye sorarken onların duygusal ihtiyaçlarına nasıl cevap verebildiğimize, öz saygılarını nasıl oluşturduğumuza, nasıl model olduğumuza dikkat etmiyoruz. Onlara neyi, nasıl öğrettiğimizi sorgulamıyoruz. Her şeyi onlar için yaparken her şeyin ne olduğunu unutuyoruz. Baştan kokmuş balığı kuyruğundan koklamaya ve anlamaya çalışıyoruz.
Ya da düşüncelerimizle o kadar meşgulüz ki, kendi duygularımızı ve diğerinin duygularını önemsemiyor sadece "kazanmak için düşünen" robotlara dönüşüyoruz. İnsanları değil kavramları anlamaya çalışıyoruz. Diğerini anlamak, onu yargılamadan dinlemeyi ve bize ihtiyacı olduğunda durumu değiştirmeye ya da öğüt vermeye gerek duymadan yanında olmayı gerektirir.
Şiddet kavramını uzmanlarla irdelerken, şiddeti bir araç olarak kullanmayı alışkanlık haline getirenleri dinlemiyoruz. Her şeyin bilimle açıklanamayacağını, hayatın kitapların yazdığı gibi kontrol edilebilir olmadığını, salt düşüncelerle ve bilimsel kavramlarla insancıl bir ilişki kurulamayacağını unutuyoruz. Ya da eğitimin, özgüveni ve inancı desteklemesi gerektiğini, söylenenlerle yapılanlar arasındaki tutarsızlığın inancı yok ettiğini ve yitirilen inancın çatışmaların nedeni olabileceğini düşünmüyoruz.
Belki de sorunlarımızın çoğu insan olarak bütün alanlarda kendimizi yeterince besleyememiş olmamızdan kaynaklanıyor. Her gün bu dört oda da biraz vakit geçirebilsek hem kendimize hem de çevremize daha faydalı olabiliriz.
Odalarınızın tümünü kullanmanız ve kullanmayı öğretmeniz dileğiyle..Alıntı YapSaynur KAYA