FAKİR BABASI Çocukluğu yoksulluk içinde geçen bir adam çok çalışarak zengin olmuş. Hanlar, köşkler yaptırmış. Tarlalar, bahçeler satın almış. Yıllar önce yalınayak gezdiği günleri ve o günlerde: " Allah'ım, bana yardım et. Beni yoksulluktan kurtar, zengin et. Söz veriyorum, helal para kazanacağım, kimseye kötülük yapmayacağım. Zengin olursam, yoksullara yardım edeceğim ve hiç kimsenin yalın ayak gezmesine izin vermeyeceğim " diyerek ettiği duayı unutmuş. Kazanmak, hep kazanmak, daha fazla kazanmak istemiş. Gözü paradan-maldan başka bir şey görmez olmuş. Masraf olmasın diye evlenmemiş. Kırk yaşına girdiği gün atlara binip adamlarıyla birlikte kasabaya giderken yolda yaşlı bir adam görmüş. Yaşlı adamın ayakkabısı yokmuş, yalın ayakmış. Zengin adam atından inmiş, yaşlı adamın yanına gelmiş: " Beybaba, neden yalın ayak gezersin? " " Ah oğlum, fakirim, ayakkabı alacak param yoktur." " Ne yer, ne içersin? " " Halime acıyanlar olur, bir dilim ekmek, bir kap yemek verirler. Dereden, gölden su içerim. Günde bir öğün yemek yeter bana. Ayakkabım olsaydı halime şükrederdim." " Bu haline mi şükrederdin? Şükredecek halin mi kalmış senin? " " Oğlum, sen zenginsin herhalde." " Eh, zenginim, ne olmuş? Çok çalışıp helal para kazandım. Zengin olmak suç mu? " " Gel bir ayakkabı alıver bana, sevaptır. " " Allah'tan iste. Ben dilencileri sevmem. " " Oğlum, ben dilenci değilim. İlk defa birinden bir şey istedim. Hani dedim yardım etmek istersin belki. " " Hayır, yalan söylüyorsun. Dilencisin sen. Ona, buna yardım etseydim zengin olamazdım. " Daha sonra zengin adam atına binmiş. Adamlarıyla birlikte giderken, yaşlı adam arkasından: " Zenginler de yalın ayak gezer, bunu unutma " diye bağırmış. Aradan aylar geçmiş. Zengin adam daha da zenginleşmiş ve o ülkenin en zengin adamı olmuş. Fakat yaşlı adamın son sözü hiç aklından çıkmamış. Bir gün yalın ayak gezmemek için hanlarına, köşklerine yüzlerce çift ayakkabı doldurmuş. Mağaralara, ağaç kovuklarına tahta sandıklar içinde ayakkabı saklamış.Toprağa ayakkabı gömmüş. Artık huzur bulmuş çünkü malını, mülkünü kaybetse, parası kalmasa bile oraya-buraya sakladığı ayakkabılar ona ömrünün sonuna kadar yetermiş.
Bu arada zengin adamın başına bir dert peydah olmuş. Ayak tırnakları gün geçtikçe uzuyormuş, ama kesilmiyormuş. Hani demiri kesen alet bile faydasız olmuş. Özel ayakkabı yaptırmış, daha büyük, daha büyük derken, ayakkabılar ağır gelmeye başlamış. Sonunda iki yol kalmış: Ya yürümeyecek oturacak, ya da yalın ayak gezecek. Oturmayı denemiş ama bu ona çok zor gelmiş. Başlamış yalın ayak gezmeye. Önceleri biraz sıkılmış, utanmış, fakat zamanla alışmış. Yalın ayak gezdikçe ayak tırnakları gittikçe kısalmış ve eski haline dönmüş. Zengin adam ayak tırnaklarının iyice kısaldığı günler ayakkabı giyerse, ertesi sabah uyandığında ayak tırnakları uzamış oluyormuş. Günlerden bir gün adamlarıyla birlikte giderken yaşlı adam karşısına çıkmış. Yaşlı adamla zengin adam arasında şu konuşmalar geçmiş.
Yaşlı adam: " Oğlum, bana ayakkabı alır mısın? " diye sormuş. Zengin adam: " Aman beybaba, ne demek? İstersen sana yüz çift ayakkabı alayım. " " Oğlum, ben yüz çift değil, bir çift ayakkabı istedim. Yalın ayak gezmek kolay değildir. Bunu ayakkabısı olanlar bilemezler. Bilmem anlatabildim mi? " " Anlattın beybaba, hem de çok iyi anlattın. İleride bir ayakkabıcı var. Önden sen buyur da oradan sana ayakkabı alayım. " " Ah oğlum, beni ne kadar sevindirdiğini tahmin edemezsin. Allah da seni sevindirsin. " Yaşlı adam ayakkabıcıdan bir çift ayakkabı seçip giymiş ve zengin adamla vedalaştıktan sonra yürüyüp gitmiş. Zengin adam o günden sonra fakirlere yardım etmiş, hanlarında, köşklerinde barındırmış. Onlara her gün bedava yemek vermiş. Güzel elbiseler, ayakkabılar dağıtmış, adı fakir babasına çıkmış. Fakir babası bir gün ayakkabı giymeyi denemiş ve aradan günler geçtiği halde ayak tırnaklarının uzamadığını görmüş.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım
|