Bu maddedeki yazılar yalnızca bilgi verme amaçlıdır. Yazılanlar, doktor uyarısı ya da uzman önerisi değildir.Hastane kavramının yerleşmesinden ve hastanelerin kurulmasından çok önce hastalar kendi evlerinde tedavi edilirdi. Eski dönemlerde hastane, yalnız askeri örgütlere ve kuruluşlara özgüydü. Ancak ortaçağların başlarında hastane kavramı yerleşti ve hastaneler yaygınlaşıp çoğalmaya başladı.
Moral çöküklüğü içinde bulunan ve terkedilmiş olduğu gibi yanlış bir kanıya kapılan hasta, hastanede tedavi edilmek ister, ama her hastalık bir hastane tedavisini gerektirmez. Günümüzde hastanelerin yetersiz oluşu nedeniyle, ameliyat ya da özel bakımı gerektiren ve hastane tedavisini zorunlu kılan vakalar dışında, bir hastanın bakımı evde yapılabilir.
Eğer evde hastaya bakabilecek bireyler varsa, hastalığın niteliği veya ağırlığı bir hastane tedavisini gerektirmiyorsa, hastanın evde tedavi edilip bakılmaması için ortada hiçbir neden yoktur. Hatta, gerekli araç ve gereç sağlanabildiği takdirde, sağlıklı bir kadın rahatlıkla evinde doğum bile yapabilir. Aynı sözleri, ölüm yatağında olan bir hasta için de söyleyebiliriz, çünkü ölüm halinde olan bir hasta son soluğunu sevdiği kişilerin arasında vermek
ister.Aile İçindeki Hasta, Hasta Bakım Planı, Hasta Bakımında
Hasta, yardıma gereksinme duyan bir kişidir. Bu nedenle, hastaya bakacak olan aile bireyinin ya da bireylerinin belirli konularda bilgili olması gereklidir. Üstelik, hastayı tedavisine alan doktor da hastasının iyi, gerektiği gibi bakılmasını ve bir doktor olarak, isteklerinin eksiksiz ve kusursuz yerine getirilmesini ister. İşte bu nedenlerle, doktorun isteklerinin aile bireyleri tarafından normalin üstünde bir anlayış ve özenle yerine getirilmesi gerekir. Hasta, nasıl evini ve ailesini bırakıp bir hastaneye gitmek istemezse, aile bireyleri de hastasını hastaneye yatırmak istemez, çünkü bu, her iki taraf için de gerçekten üzücü olur.
Hastanelerde her hasta için ayrı özel bir bakıcı bulunamayacağından, kurtulması olanaksız bir hasta en güç dönemlerini aile ortamında çok daha kolay geçirir. Ancak, hastanın, evde bakılması olanak dışıysa, bir hastaneye yatırılması salık verilir.
Ailede hastaya bakacak kişi, Hasta Bakım TekniğiHasta bakımı, üzerindeki bilgileri yetersiz bile olsa, aile bireyleri hastanın asıl bakıcıları niteliğindedir. Duygusal yetenekleri nedeniyle, kadınlar, bir hastanın bakımına erkeklerden çok daha yatkındırlar. Özellikle, bir anne dayanıklılığı, titizliği ve karşısındakine vereceği güven nedeniyle, aile bireyleri arasında hastanın bakımını yükümlenecek en uygun kişidir. Tabii, aile bireyleri de hasta bakıcılığı niteliğine bürünen anneye yardımcı olacaklardır. Bir hasta bakımı için biraz pratik bilgi sahibi olmak ve alınacak gerekli önlemleri bilmek yeterlidir. Bu bölümde, hastaların durumlarına açıklık kazandıracak gerekli ve yeterli bilgiler verilecektir.
DoktorHasta, doktordan yardım ve öğüt bekler. Hasta, doktor tedavisi aracılığıyla tekrar eski sağlığına kavuşmak ister. Hastanın tekrar eski sağlığına kavuşması, doktorla hasta arasındaki karşılıklı güven ve iyi ilişkilere bağlıdır. Başarılı bir doktor, iyi bir sosyal eğitim görmüş kişidir. Doktor, yaşamının büyük bir bölümünü hastalarına ayırır, onların acılarını ve duygularını paylaşır. Buna karşılık bir doktor, hastasının iyileşmesi için, isteklerinin ve önerilerinin kusursuz yerine getirileceğinden kuşku duymamalıdır. Doktor, hastasından neler isteyebileceğini ve istemek zorunluğunda bulunduğunu çok iyi bilir. Bu yönden, hastaya bakacak kişinin de doktora yardımcı olması gereklidir. Bunun için de doktorla bakıcı arasındaki ilişkiler iyi ve olumlu olmalıdır. Doktor, hastası üzerindeki genel bilgileri, hastanın bakıcısından öğrenir. Uzun tedavi gerektiren hastalıklarda, hastanın ateşli durumunu gösterecek bir çizelgenin hazırlanması gerekir. Eğer doktor özel bir muayene ya da pansuman yapacaksa, doktor için gerekli olan hazırlıklar önceden yapılmalıdır. Oda, ışık yönünden zengin olmalı ve temizlik yönünden, doktorun ellerini yıkama olanağı sağlanmalıdır.
Hemşire ya da hastabakıcı, Yatalak Hasta bakımıHemşire ya da hastabakıcılar, öğrenim yapmış ve bu konularda sınav vermiş kişilerdir. Doktorlar gibi hemşireler ya da hastabakıcılar da meslek sırrını saklamak zorundadırlar. Meslek edinilmiş bakıcılık, yüksek ahlak, ruhsal, vücutsal dikkat ve özen gerektirir. Hemşire ya da hastabakıcılar, aile bireylerinden ayrımlı olarak, kendilerine tamamen yabancı olan hastalara ölçüsüz şefkat göstermeli ve hastaları için fedakâr olmalıdırlar. Bıkmadan, yorulmadan hastalara bakmak, onların isteklerini, dileklerini yerine getirmek ve onlara her yönden yardımcı olmak, onları rahatlatmak yükümlüğündedirler. Hastaların güvenini kazanarak onların en güç dönemlerinde sakinleşip rahatlamalarını sağlayabilmelidirler.
Bakım, önlemlerin zamanında alınması, doktorun isteklerinin kusursuz ve eksiksiz yerine getirilmesi, hastaların düzenli kontrolları hemşire ya da hastabakıcıların görevleri arasındadır. Hastaların bu konularda çok daha titiz olabileceklerini göz önüne alarak, hemşire ya da hastabakıcıların giyim ve kuşamlarına, temizliklerine önem vermeleri gereklidir. Başladıkları işi ara vermeden bitirmeleri, sakin olmaları ve yüksek sesle konuşmamaları aranan niteliklerdendir.
Bakım, hastayı rahatsız etmemelidir. Özellikle, yaşlı hastaların bakımında, onlara acı vermekten kaçınmalı ve onları rahat ettirmek için özel bir çaba harcanmalıdır. Her şeyden önce hastanın morali yüksek tutulmalı ve hastanın verdiği yaşam çabasında ona yardımcı olunmalıdır.
Hemşire ya da hastabakıcıların çoğunluğu hastane ve resmi kuruluşlarda görevlidir; ama özel olarak çalışanlar da bulunabilmektedir.
İyileşmesi İmkansız veya Ölen Hastanın BakımıHastanın manevi yönden tedavisiBir hastanın her zaman karamsar olduğu gerçektir. Hasta, canının tehlikede olduğu duygusuna kolaylıkla kapılabilir. Korku, hastayı hiç yalnız bırakmaz. Doktorun bulgusu ne olacak? Muayene sırasında canım yanacak mı? Acaba, bu hastalığı atlatabilecek miyim? gibi sorular daima hastanın kafasını kurcalayıp durur. Korku ve umutsuzluk hastanın direncini yitiren başlıca faktörlerdir. Bu nedenle hastalar, doktor ve bakıcıların yüzündeki ifadelerden anlam çıkarmaya çalışırlar. Doktor, hastaya güven ve umut verici, iyimser bir tutum içinde bulunmalı, umutsuz bir hastanın bile iyileşebileceğinden umut kesmemelidir. Çünkü, hiç beklenmedik bir şekilde hastalık seyri değişebilir.
Bütün bu sayılan nedenlerden ötürü, hastanın morali yüksek tutulmalı, hastaya güven verilmeli ve hasta manevi yönden desteklenmelidir.
İyileşmesi olanaksız hastalarİyileşmesi olanaksız hastalara, gerektiğinden aşırı sevgi ve özen gösterilmelidir. Kronik hastalıklar her ne kadar sürekli bir bakım, hastaya bakan kişi için, insan üstü bir dayanma ve çaba gerektiriyorsa da, hastanın bakımı ve kontrolü hiçbir şekilde küçümsenmemelidir. Hastanın acılarını dindirici, etkinliği önceden saptanmamış tedavi yöntemleri doktordan sorulmalıdır. Ağır hastalar da yaşamak için çaba gösterirler ve yaşamak isterler. Ama ne var ki, hastalık ilerledikçe hastanın yaşama umudu azalır. Bu nedenle, hastalık ne kadar ciddi olursa olsun, hastalığın gidişi ve önemi hastadan gizlenmelidir.
Ölmek üzere olan hastanın bakımıÖlmek üzere olan bir hastanın, diğer hastalardan ayrımı yoktur. Bu faktör göz önünde tutularak, ölmek üzere olan hastaya da etkin ve gerekli tedavi yöntemleri uygulanmalı, hastanın bakımına önem göstermeli, aile bireyleri hastanın yanında üzüntülerini belirtecek konuşma yapmaktan kaçınmalıdırlar. Hasta, gözleri kapalı, bilinçsiz yatıyor olsa dahi, yanında ölümünün yakınlığından söz etmemelidir; çünkü hasta bilinçsiz olduğu halde bir an için bile olsa bilinçlenip bu sözleri duyabilir. Hastanın bilinçsiz ya da bilinçli ölmesi, yakalanmış bulunduğu hastalığa bağlıdır. Eğer hasta ağrı çekiyorsa, ağrı din-dirici ilaçlar mutlaka verilmelidir. Hasta ölmeden önce kendisini bitkin ve yorgun hisseder, nabız zayıflar, solunum ağırlaşır ve sonunda durur.
Ölen Hasta, Ölen Hastaya Yapılacaklar, Ölü HastaÖlüm nedeni doktor tarafından saptanarak ölüm raporu hazırlanır. Ölünün 48 ilâ 72 saat arasında toprağa verilmesi gereklidir. Ölüm nedeninin kesinlikle saptanamadığı hallerde, bir otopsi yapılması gerekiyorsa, otopsi yapılması için ölünün ailesinden izin alınmalıdır. Ölüme neden olabilecek bulaşıcı bir hastalıksa, ailenin izni olmasa bile, mahkeme kararı ile otopsi yapılabilir.
Hasta Odası Nasıl Olmalıdır, Hasta Odası BilgileriMümkün olduğu takdirde hasta, ayrı bir odada yatırılmalıdır. Bulaşıcı hastalıklarda bu, kaçınılmaz bir zorunluktur. Hasta odası aydınlık, havadar ve derli toplu olmalıdır. Odanın normal ısısı 16-18 derece dolayında bulunmalı, hastanın ateşi yükseldiğinde bu ısı düşürülmelidir. Pencere açık tutularak, odanın sürekli havalanması sağlanmalıdır. Yaz aylarında odaya güneşin aşırı derecede girmesi önlenmelidir. Hasta odasının mümkün olduğu kadar gürültüden uzak seçilmesine dikkat edilmeli ve odaya sinek girmesini önlemek için pencereye sineklik takılmalıdır.
Hasta yatağıHastanın yattığı yatağın her iki tarafı da serbest olmalıdır. Işığın arkadan gelmesine dikkat etmeli, eğer yatağın bir tarafı duvara dayanıyorsa, soğuğun geçişi önlenmelidir. Temizlik kolaylığı nedeniyle, madenden yapılmış karyola tercih edilmelidir. Hasta çocukların korkuluklu koryolada yatması uygundur. Ayrıca, bakıcının hareket kolaylığı yönünden, yatağın çok alçak olmamasına dikkat edilmelidir. Yatak fazla yumuşak ve çukur olmamalı ve çarşafın altına serilecek bir muşambayla yatağın ıslanması önlenmelidir. Yatak çarşafı çok temiz olmalı ve yatağın üzerine gergin bir şekilde serilmelidir. Çarşafın üstüne ikinci bir muşamba ve onun üstüne de bir örtü serilecek olursa, çarşafın kirlenmesi önlenmiş olur. Yastık sık sık düzeltilerek hasta rahatlatılmalıdır. Ayrıca, yorgan, hastaya fazla ağırlık vermeyecek şekilde ince ve hafif olmalıdır. Hastanın rahatça yatabilmesini sağlamak için ensesine ve dizlerinin altına yastık konabilir. Solunum güçlüğü çeken hastanın baş tarafı yüksekçe olmalı, baygın ya da ameliyattan yeni çıkmış hasta düz olarak yatırılmalıdır.
Sırtı yüksek olarak yatan hastanın kaymasını önlemek için ayaklarının ucuna bir yastık ya da durulmuş bir battaniye konmalıdır. Yaralı hastanın altına lastik simit, hava yastığı veya termofor konulabilir. Ayrıca, hastanın yatış şekli sık sık değiştirilmelidir.
Hasta odasındaki diğer eşyalar, Hasta ÜrünleriHasta Malzemeleri. Hasta odasında ikinci bir yatağın ya da bir sedirin bulunması hasta yatağının düzeltilmesi sırasında hastayı yatırmak için bakıcıya kolaylık sağlayacağı gibi, sürekli kontrol altında tutulması gereken hastanın yanında yatılmasına da olanak sağlar. Oturabilecek hasta için odada bir koltuk bulundurulmalıdır. Yatağın başucuna konulacak küçük bir komodinin üstünde gece lambası, saat, hastanın ilaçları ve su gibi öteberi bulundurulabilir. Bundan başka, komodinin gözlerinden de yararlanılarak hastaya gerekli olabilecek şeyler konabilir. Karyolanın ayakucuna bir ateş çizelgesi aşılmalı ve düzgün olarak saptanacak ateş durumu kaydedilmelidir. Eğer komodin dolaplıysa, sürgü ve idrar şişeleri bu dolapta saklanabilir.
Doktor ve ziyaretçiler için de odada birkaç sandalye ve bir masa bulundurulması yararlı olabilir. Hasta odasında bulunabilecek çiçeklerin suyu sık sık değiştirilmeli ve çiçek geceleri odadan çıkarılmalıdır. Yiyecek ve kirli eşyaların hastanın odasında yeri yoktur.
Hasta odasının temizliği ve dezenfeksiyonuBirçok hastalığın başlıca nedeni pisliktir. Temizlik, vücudu hastalıklardan korur ya da hastalığın ilerlemesini önler. Her ev kadınının evini temiz tutması, her gün temizlemesi olağandır. Ne var ki, hastalıklarda yalnız evin temizliği yeterli olmaz. Evin ayrıca, dezenfektan maddelerle dezenfeksiyonu gereklidir. Böylece, hastalık mikroplarının üremesi ve yaygınlaşması önlenmiş ölür.
Temizlik sırasında kesinlikle toz kaldırılmamalıdır. Bu nedenle temizlik için en uygun araç, elektrik süpürgesidir. Elektrik süpürgesi bulunmadığı takdirde, yerlerin ıslak bir bezle silinmesi gerekir. Toz alırken, kullanılan toz bezi odanın dışında bir yerde sık sık silkelenmelidir. Hasta odasının penceresinden silkelendiği takdirde, kalkacak toz odaya yine girer. Yerdeki halı ve kilimler toz kaldırılmadan toplanmalı ve başka bir yerde silkelenip temizlenmelidir. Temizlik sırasında oda pencerelerinin açılması gereklidir.
Bulaşıcı olmayan hastalıklarda, doktor ya da bakıcının hastanın yanma girmeden önce ellerini yıkaması yeterli olabilir. Bulaşıcı hastalıklarda ellerin yıkanacağı suya dezenfektan bir madde karıştırılmalıdır. Bulaşıcı hastalık durumlarında, hastanın kullandığı bütün giyecek eşyası ve tabak çanak gibi şeyler odadan çıkartılmadan önce dezenfekte edilmelidir. Bu durumlarda, doktor ve bakıcıların temiz, beyaz önlük giymeleri uygundur.
Hasta Temizliği, Hasta Vücut Bakımı, Hasta TemizlemeHasta bakımı bir sanat, aynı zamanda bir bilimdir. Hasta bakımında pratik bilgiler ve yapılacak işler ancak eğitim yoluyla öğrenilebilir. Eğitimle öğrenilmesi çok güç olan anlayış ve duyarlık kişinin kendisine özgü yeteneklerdir ve böyle kişiler çok iyi bakıcı olabilirler. Bu yeteneklerden yoksun kişiler de gerekli çabayı gösterdikleri takdirde başarılı olabilirler. Hastanın rahatını sağlamak ve doktoru hoşnut etmek bir bakıcının amacı olmalıdır. Çünkü, iyi bakılmayan hastalarda bakımsızlıktan doğabilecek ikincil hastalıklar ortaya çıkabilir.
Hastanın vücud temizliği, Ameliyat Sonrası hasta bakımıHastanın vücut temizliği ve bakımına gereken özen gösterilmelidir. Temizlik, hastanın sağlığı için olduğu kadar hastayı rahatlatmak ve yeniden yaşama bağlamak yönünden de önemlidir. Ağır hastalar bile temizlendikten sonra kendilerini daha iyi ve rahatlamış hissederler. Her şeyden önce, hastaya bakmakla yükümlü olan kişinin kendi temizliğine özel bir özen göstermesi gerektiği unutulmamalıdır.
Hastanın temizliği: Sabahleyin yüzünden başlamak üzere sırayla hastanın elleri, kolları, göğsü, koltuk altları, karnı, sırtı, bacakları ve cinsel organları sabunlu bir bezle ya da süngerle iyice temizlenmelidir. Hasta hareket edebilecek durumdaysa, el ve ayak tırnakları ile cinsel organlarını kendisi temizleyebilir. Temizlik tamamlandıktan sonra hastanın sırtı alkolle ya da kolonya ile silinip pudralanmalıdır. Hasta yıkanırken, suyun sıcaklığı hastanın isteğine göre ayarlanmalı, suyun soğuması önlenmeli ve vücudun her bölümü ayrı ayrı sabunlanıp durulandıktan sonra hemen kurulanmalıdır. Bu yıkanma şekli sırasında yıkanmayan vücut bölümlerinin örtülü olmasına dikkat edilmelidir. Akşamları yalnız ellerin, yüzün ve sırtın temizlenmesi yeterlidir. Erkek hastalar, eğer hastalıkları çok ağır değilse, tıraş olmalı ya da edilmelidir.
Ağız ve diş temizliği: Özellikle ağız ve dişlerin temizliği hastanın canlanmasını ve ferahlamasını sağlar. Dişler sabah ve akşam, diş fırçası ile iyice temizlenmelidir. Ağız kokularının önlenmesi için ağız günde birkaç kez dezenfektan bir suyla çalkalanmalıdır. Dil üzerinde paslanma varsa, temiz bir tahta spatula ile pas temizlenmelidir. Takma dişler de fırçalandıktan sonra geceleri temiz bir bardak suyun içinde korunmalıdır.
Dudaklar: Aşırı ateşli hastalıklarda, ateş dudakların kurumasına ve çatlamasına neden olur. Her yemekten sonra dudakların temizlenerek kremlenmesi uygundur. Burun deliklerinin de aynı şekilde temizlenmesi gereklidir.
Saçların bakımı: Saçların sabah akşam, düzgün olarak taranması gerekir. Ağır hastaların saçları, hasta yan yatırılarak önce bir tarafı, sonra öteki tarafı taranabilir. Saçlar hiç değilse haftada bir kez yıkanmalı ve uzun süreli hastalıklarda saç kesimi yatakta yapılmalıdır.
Giysiler: Genellikle hastalar yalnız gecelik giymelidir. Kadınlar, geceliğin üstüne ince bir lizöz giyebilir. Yatan hasta, durumu ne olursa olsun çorap ve külot giymemelidir. Hasta giysisi, vücudun hava almasını önleyecek cinsten olmamalı ve hastayı terletmemelidir. Ağır hastalara sırtı açık ve belden bir kuşakla bağlanan gecelik giydirmelidir. Hastanın terlemesi halinde, hem gecelik hem de yatak çarşafı 24 saat içinde birkaç kez değiştirilmelidir.
Havalandırma: Güneş, ışık ve temiz hava hastayı canlandırır ve hastanın yaşam gücünü artırır. Aynı zamanda, bu üç faktör hastalıkların başlıca dostudur. Ancak, hasta odası havalandırılırken, cereyan olmamasına dikkat edilmelidir. En iyisi, hasta odadan çıkartıldıktan sonra odanın havalandırılmasıdır.
Hasta Kontrolu Hastanin Bakimi Kontrol Hasta sürekli kontrol altında tutularak hastalığın gidişi doktora bildirilmelidir. Hastanın genel durumunda kötüye doğru gidiş görüldüğü takdirde hemen doktor çağırmalıdır.
Özellikle hastanın aşağıda belirtilen durumları kontrol edilmeli ve incelenmelidir:
Uyku, iştah, dışkıya çıkma, idrar ve kusma, genel durum, vücut duruşu, deri döküntüleri ve derinin genel durumu, duyu organlarının işlerliği, solunum, öksürük, tükürük ve salya, ağrılar, adale krampları ve kasılmaları, baygınlıklar.
Uzun süren hastalıklarda mutlaka bir ateş çizelgesi hazırlanmalıdır. Çizelgede ateş mavi, nabız kırmızı çizgiyle gösterilmelidir. Ayrıca, dışkıya çıkış sıklığı, kusma, nöbet gibi durumlar da bir yere kaydedilmelidir.
Hasta ateşinin ölçülmesi: Hastanın ateş ve nabız kontrolü sabah 7-8 arası, öğleyin 12'de, akşamüstü 17-18 arası yapılmalıdır. Isı, yani hastanın ateşi, termometre ile ölçülür. Vücut ısısı, termometre cıvasının yükselerek gösterdiği sayıya eşittir. Vücut ısısını, yani ateşi ölçmeden önce termometre silkelenerek cıvanın dipteki haznede toplanması sağlanmalıdır. Vücut ısısı, yani ateş, koltuk altlarından, ağız ve makattan ölçülebilir. Termometre, koltuk altındaki ter kurulandıktan sonra, koltuk altına yerleştirilir; hasta kolunu indirerek termometrenin yerinde durmasını sağlar. Termometre 10 dakika koltuk altında tutulduktan sonra cıva yüksekliğinin gösterdiği derece okunur. Makattan yapılan ölçmelerde, termometrenin ucuna vazelin ya da krem sürülür ve termometre 5 dakika makatta tutulur. Vücut ısısı ölçüldükten sonra, termometrenin ucu temiz bir tülbentle silinir ve dezenfekte edilir.
Küçük çocukların ve bebeklerin vücut ısısı daima makattan ölçülmelidir. Çocuk sırtüstü yatırılır, bacaklar yukarı kaldırılır ve termometrenin ucu makata sokulur. Çocuğun ıkınarak termometreyi çıkartmaması için kaba etler parmaklarla hafifçe sıkılır.
Ağızdan yapılan ölçmelerde termometre dilin altına sokulur, ağız kapatılır ve üç dakika tutulur.
Sağlıklı kişilerin vücut ısısı, 36-37 derece arasında değişir. Sabahları vücut ısısı, akşama göre yarım derece kadar daha düşüktür. 36 dereceden düşük vücut ısılarına kan dolaşımı bozuklukları ya da geçirilen şoklar neden olabilir. 37-38 derece arasındaki vücut ısısı, yüksek ısı; 38 derecenin üstündeki vücut ısısı, ateş; 41 derecenin üstündeki vücut ısıları ise, yüksek ateş olarak adlandırılır.
Vücutsal zorlamalar, öksürük, bağırma, ağlama, fizik tedavisi, elektrikli yastık, termofor, fazla yemek, sıcak içecekler, alkol, kabızlık vücut ısısını yükselten etkenler arasındadır.
Nabız sayısı, atardamar boyunca ilerleyen düzenli dalga hareketleriyle oluşur. Nabız atışları kalp atışlarına eşit olup, kontrolü bileğin iç bölümünden işaret, orta ve yüzükparmaklarının yardımıyla yapılır. Bir dakika içindeki düzenli vuruşlar nabız sayısını verir. Nabız sayısı yeni doğmuş bebekte 135, süt çocuğunda 80-100, çocukta 70-80, yetişkinde 60-70 vuruştur. Yorgunluk ve ateş, nabız sayısını yükselten etkenlerdir.
Solunum: Bir dakika içinde alınıp verilen soluklarla sayılır. Dakikada, yeni doğan bebeklerde 40-45, süt çocuklarında 35-40, küçük çocuklarda 20-30, okul çocuklarında 18-20, yetişkinlerde 16 kez alınıp verilen soluk normal sayılmaktadır. Nabızla birlikte solunum da hızlanır. Solunum hızı, göğüs kafesinin yükselip alçalmasıyla ölçülür. Düzensiz solunum genellikle, solunum organları hastalıklarında, kan dolaşımı bozukluklarında ve zehirlenmelerde görülür.
Vücut ağırlığı (kilo): Uzun süre yatılmasını gerektiren hastalıklarda vücut ağırlığı kontrol altında tutulmalıdır. Hastanın tedavisi ve beslenmesi kilosuna göre ayarlanmalıdır. Hasta bebeklerin kilosu her gün kontrol edilmelidir. Bundan başka, bebeklerin boyları da en az haftada bir ölçülmelidir.
Dışkı ve idrar: Normal olarak günde bir kez dışkı çıkarmak ve üç kez de idrara çıkmak gerekir. Ateş ve dinlenme çoğu kez kabızlığa neden olur. Dışkıya çıkmak için kalkamayacak durumda olan bazı hastalar yatakta dışkılamakta güçlük çekerler. Bu hastalara yüksek ayaklı oturak kullanılmalıdır. Ağır hastalarda sürgü kullanılması uygundur. Hasta dışkıya çıktıktan sonra ılık su ile temizlenip kurulanmalıdır. Dışkının rengi, kokusu, sertliği kontrol edilmeli, kuşkulu durumlarda dışkı saklanarak doktora gösterilmelidir. Kullanılan oturak ya da sürgü yıkandıktan sonra dezenfekte edilmelidir. Erkek hastalar idrar için şişe (ördek) kullanabilirler. İdrarın da rengi, kokusu, miktarı ve yoğunluğu incelenmelidir. İdrar şişesi kullanıldıktan sonra sıcak ve sabunlu su ile yıkanarak temizlenmelidir.
Derideki değişiklikler: Kızamık, kızamıkçık, kızıl ve suçiçeği gibi bazı bulaşıcı hastalıklar deride kendilerine özgü döküntü yaparlar. Kurdeşen, zona, yılancık, doku hücreleri iltihapları da deride oluşan bu değişikliklerle fark edilirler. Kalp ve kan dolaşımı bozukluğundan oluşan hastalıklar, kansızlık, karaciğer ve safrakesesi hastalıkları da deride renk değişmesine yol açarlar. Ayrıca, aşırı ter ve derinin aşırı derecedeki kuruluğu, hastalığın teşhisinde önemli rol oynarlar. Albümin belirtisi olabilecek, dokunulduğunda deride çukurlaşma oluşturan şişkinliklere de özellikle dikkat etmelidir.
Basınç sonucu oluşan yaralar: Özellikle ağır hastaların vücutları temiz tutulmalıdır. Uzun süre yatılması sonucu, özellikle kan dolaşımı düzensizliği olan zayıf hastalarda, kasların hareketsizliği nedeniyle deride birtakım yaralar oluşur. Bu tip yaralar çoğunlukla kuyruk sokumunda, kürek kemiğinde, topuk ve kalçalarda görülür. Aşırı sıcak, yatak ve çarşaftaki kıvrımlar, hastanın aynı durumda sürekli yatması, yetersiz idman ve uzun süreli alçılar bu tür yaraların oluşmasının başlıca nedenlerindendir.
Derinin morarması ve yanıyormuş gibi bir duygu vermesi, derinin duyarsızlığı ilk belirtilerdir. Artan ağrılarla birlikte önce bir kabartı oluşur. Bir süre sonra bu kabartı patlayarak yapışkan bir sıvı akıtır ve yerini açık, büyümeye eğilim gösteren bir yaraya bırakır. Yaraların oluştuğu bölgeler temiz tutulmalı, mikroplanması önlenmelidir. Hastanın sık sık yatış şeklinin değiştirilmesi ve hastaya yatak idmanının yaptırılmasıyla bu tip yaraların oluşması önlenebilir.
Istırap, hastanın durumunu belirten en önemli bir işarettir. Ne var ki, eşit derece ve düzeydeki ağrıların tepkileri kişiye göre değişmektedir. Örneğin, doğum sancıları kadının kişiliğine ve yapısına göre değişik şiddetlerdedir. Günümüzde ağrı kesici ilaçların kullanımıyla hastaların ıstıraplarını ve ağrılarını dindirmek bir sorun olmaktan çıkmıştır. Ağrıların din-dirilmesi işi doktora bırakılmalıdır. Kuvvetli ağrılar her zaman bir hastalık belirtisi değildir. Bazı lösemi, kanserin ilk dönemleri, anemi vb. gibi öldürücü hastalıklar çok az ya da hiç ağrı yapmazlar. Bununla birlikte, ağrılar kimi zaman sağlığın koruyucusu niteliğindedir.
Bakıcı, ağrının şiddetini, süresini ve cinsini saptayıp doktora bildirmelidir. Bilinç kaybının çeşitli şekilleri vardır. Hastalığın gidişi ağırlaşır, hastanın dikkati dağılır, sorulara yanlış ve anlamsız cevaplar verir. Çoğu zaman hastayla konuşmak olanaksızdır. Hasta saçma sapan şeyler sayıklar. Bilinç kaybı aşırı bitkinlikte, bulaşıcı hastalıkların başlangıcında (verem, tifüs, tifo), yüksek ateşlerde, üremide, zehirlenmelerde, gebelik hummasında, beyin zedelenmelerinde, menenjitte ve ruhsal hastalıklarda oluşur. Hasta kesinlikle yalnız bırakılmamalı ve sürekli kontrol altında bulundurulmalıdır. Çünkü, bilinç kaybı halinde hasta kendini yataktan aşağı atabilir, intihara kalkışabilir ya da daha bir sürü akla gelmedik şeyler yapabilir. Bilinç kaybında mutlaka doktor çağrılması zorunludur.
Bilinç kaybının başka bir şekli de baygınlıktır. Baygınlık sırasında solunum ve kalp atışları zayıflar. Baygınlığa dış etkenler olarak yaralanmalar, zehirlenmeler, güneş çarpmaları ve diğer kazalar sayılabilir. İç etkenler olarak da bulaşıcı hastalıklar, şeker hastalığı, karaciğer yetmezliği ya da büzülmesi, üremi, felç, sara (epilepsi), isteri vb. hastalıklar sayılabilir.
Yatak çarşafının değiştirilmesi: Çarşafı değiştirmek, yatağı havalandırmak ve temizlemek için hastayı başka bir yatağa ya da sedire almak gerekir. Eğer odada hastayı yatırabilecek başka şey yoksa, hasta önce yatağın bir kenarına çekilir, kirli çarşaf rulo halinde hastanın yanma kadar sarılır. Boşalan yere temiz çarşafın yarısı yayılır. Sonra hasta temiz tarafa aktarılarak kirli çarşaf alınır ve temiz çarşafın diğer yarısı düzgünce serilir.
Hasta Yemekleri Hasta Yemegi Oruc Kuru Hasta Yemekleri, Hasta YemeğiHasta yemekleri ile sağlıklı kişilerin yemekleri arasında temelde aşırı bir ayrım olmamalıdır. Hastanın yiyecekleri besleyici ve vitamin yönünden zengin olmalıdır. Hastanın yemeği, hastalığın cinsi ve derecesine göre doktor tarafından düzenlenmelidir. Ancak, bu diyet hasta ve bakıcı tarafından titizlikle uygulanmalıdır.
Hasta Yemek, Genellikle, beslenme çok çeşitli ve bilinçli olmalıdır. Bol miktarda çiğ sebze, meyve ve salatalar, süt, yoğurt, ayran, tereyağı, bitkisel yağlar, peynir, bal, haftada iki kez et ya da balık sağlıklı kişiler için olduğu kadar hastalar için de başlıca besin maddeleridir. Tuz yasağı olmadığı takdirde, normal tuz yerine mineraller yönünden zengin olan deniz tuzu kullanmalıdır. Hasta yemeği konserve yiyeceklerden hazırlanmamalıdır, çünkü konserve yiyeceklerin hazırlanmasında kullanılan kimyasal maddeler yiyeceğin doğal yapısını, yarı yarıya da olsa, yıkar ve sağlık için zararlı olabilir.
Ateşli hastanın yemeğiAteşli hastalıklarda, yani akut bulaşıcı hastalıklarda ve yerel iltihaplanmalarda iştahsızlık hastalığın en belirgin işaretlerinden biridir. Bu nedenle, hastalığın başlangıcında görülen iştahsızlıkla uğraşılmamalı ve hastaya kuvvetli gıdalar vermeye kalkışılmamalıdır. Daha önemlisi, hasta yemek için zorlan-mamalıdır. Uygun bir diyetin, vücut organizmasının hastalıkla uğraşısını kolaylaştıracağı unutulmamalıdır. Hastalığın başlangıcında hastaya yalnız çay ve meyve suları verilmesi en doğru davranış olur. İştahsızlık belirtileri kalktıktan sonra, hastaya önce meyve ve sebze, sonra da yağlı ve proteinli besinler verilmelidir.
Oruç kürü: Hastalık sırasında oruç tutma, vücut organizmasının iyileşmesini sağlamak amacıyla, vücudun tamamen aç bırakılarak, organizmanın depolanmış besin maddeleriyle yaşamasına olanak vermek anlamını taşır. Önce, hasta hücreler, mikropların yaydığı zehirli maddeler hedef alınır. Böylece kan dolaşımı hızlanır ve kalori harcaması artar. Bunun sonucu olarak, hücreler temizlenmiş, iyileştirici güçler harekete geçirilmiş olur. Oruç sırasında dil paslanır ve ağızda kötü kokular oluşur. Hastaya yalnız su, meyve suyu ya da çay verilebilir. Bağırsakların temizlenmesi için de günde bir kez 1/2-1 litre soğuk su ile lavman uygulanır.
Oruç kürü, 2-3 hafta süreyle doktor kontrolü altında tutulur. Sindirim bozuklukları, romatizma, eklem iltihapları, şeker hastalığı, bez şişmeleri, kireçlenmeler, deri hastalıkları, yüksek tansiyon, astım, böbrek ve safra kesesi taşları bu yöntemle tedavi edilebilir. Tüberküloz, guatr, isteri, halsizlik ve habis tümör varlığında oruç yöntemine kesinlikle başvurmamalıdır.
Sıvı maddeler kürü: Hafif bir oruç türüdür ve ortalama 2-3 hafta sürer. Oruç kürü başlığı altında sözü edilen hastalıkların tedavisinde uygulanır; özellikle ciddi kalp ve kan dolaşımı bozukluğu hastalıklarının tedavilerinde etken rol oynar.
Günde ortalama dörtte üç litre meyve ya da sebze suyu üç öğüne bölünerek günün çeşitli saatlerinde alınmalıdır. Bu yöntemle günde yaklaşık 300 kalori almak mümkündür. Meyve ve sebze suları her gün taze olarak hazırlanmalı ve bekletilmiş meyve ve sebze suları kullanılmamalıdır.
Meyve ve sebze suları meyve presleri, rende, kıyma makinesi, elektrikli karıştırıcı kullanarak elde edilebilir. Rendelenmiş meyve ve sebze bir tülbentten süzülmelidir. Bu sular sade ya da karışık olarak içilebilir.
Havuç, domates, pancar, kereviz, turp sıvı maddeler kürü için en uygun sebzelerdir. Sebze sularına limon suyu eklenerek tatlari düzeltilebilir. Tatlı ve ekşi meyvelerin suları da karıştırılarak içilebilir.
Temmuz ve ekim ayları arası, meyve ve sebze çeşidi çok bol olduğu için, sıvı maddeler kürü yönünden en uygun zamandır.
Schroth kürü: Johann Schroth (1798-1856) tarafından geliştirilmiş bu kür şu sıraya göre uygulanır:
1. Gün: Kuru gün. Her çeşit içecek şeyler yasaktır. Yalnız bol miktarda bayat francala ve kuru erik yenir.
2. Gün: Az miktarda içecek günü. İçecekler: Öğleden sonra yudum yudum içilecek ılık şarap; akşam 1/2 litreye kadar soğuk şarap. Yiyecekler: İstenildiği kadar bayat francala ve kuru erik. Öğle üzeri, tat vermesi için üzerine limon sıkılmış ya da şekerli lapa (pirinç, irmik, bulgur ve hamur işleri).
3. Gün: Kuru gün.
4. Gün: Çok miktarda içecek günü. İçecekler: Sabahları 1 bardaktan başlayarak gün boyunca bir litreye kadar ılık şarap. Yiyecekler: 2. günün aynı. Öğle üzeri koyu çorba, lapa ve komposto.
5. Gün: Kuru gün.
6. Gün: Az miktarda içecek günü.
7. Gün: Çok miktarda içecek günü.
Bu kür akşamları terlemeye neden olacağından, sık sık çamaşır değiştirilmeli ve ter kurutulmalıdır. Sabahları ılık bir banyo uygundur. Banyodan sonra hafif bir yürüyüş yararlıdır. Kürün tamamlanmasından sonra ağır yemeklerden kaçınmalı, önce hafif gıdalardan başlayarak kuvvetli gıdalara geçilmelidir. Bu kür, aşırı şişmanlıkta, eklem iltihaplarında oldukça yararlıdır.
İştahsızlık: İştahsızlık, tüberküloz gibi uzun süreli bulaşıcı hastalıklarda önlenmelidir. İştahsızlık vakalarında kuvvetli ve bol miktarda çiğ yiyecekleri kapsayan bir diyet seçilmelidir. Hastaya yeterli beslenmeyi sağlayabilmek için bal, yumurta sarısı ve fındıkla karıştırılarak verilmeli ve bol miktarda yoğurt yedirmelidir. Et, yağlı ve sulu yiyecekler iştahsızlığı artırır, kilo artışına ve metabolizmanın zorlanmasına neden olur.
Yoğurt, ayran ve meyve suları en iyi iştah açıcı besinlerdir. Bundan başka çeşitli baharat ve doğal otların da iştah açtıkları bilinmektedir. Bunun için yemeklere karabiber, sarımsak ve maydanoz konmalı ve iştahın açılması sağlanmalıdır.
Tuzsuz diyetKalp ve kan dolaşımı bozukluklarında (Özellikle yüksek tansiyon), bazı karaciğer ve böbrek hastalıklarında az tuzlu ya da tuzsuz bir diyet uygulanması gerekir. Tuzsuz hazırlanan yiyecekler lezzetsiz olduğundan hastalar tarafından pek sevilmemektedir. Bu nedenle, hastalara tuzsuz pişirilmiş yiyeceklerin yerine içinde tuz bulunmayan bir diyet uygulanmalıdır.
Yemek tuzu, klor ve sodyumun birleşmesinden oluşan sodyum klorürdür. Eskiden tuzdaki zararlı maddenin klor olduğu düşünülmekteydi, oysa, yapılan inceleme ve araştırmalar zararlı maddenin, tuzun ana maddesi olan sodyum olduğu saptanmıştır. Bu nedenle, tuzsuz diyet için, içinde sodyum bulunmayan, ama bol miktarda kalsiyum bulunan diyetler uygulanmaktadır. Bu kür yoluyla hastanın günde 6 gram kalsiyum alması sağlanır. Bu miktar, günde alınan 2 gram tuza eşittir.
Kür sırasında aşırı olmamak şartıyla şu yiyecekler yenebilir: Tuzsuz tereyağı, süt, sütten yapılmış gıdalar, et ve yumurta.
Yasak olan yiyecekler: Tuzlu ekmek, pasta gibi içinde kabartma tozu bulunan her türlü yiyecek, her çeşit konserve, pancar, ıspanak, margarin yağı, kuyruk yağı, peynir, beyin, deniz ürünleri, hazır et suları, maden suları, tuz, hardal.
Soya fasulyesi ve ununda, kuru fasulyede, patates ve sebzelerde, şeker ve hamur işlerinde bol kalsiyum bulunur.
Yapay beslenmeHastanın baygın olduğu ve sindirim organları yoluyla normal beslenme yapılamadığı durumlarda hastayı teknik yöntemlerle beslemek gerekir. Yapay beslenmenin üç yöntemi vardır:
Sonda ile beslenme: Bu yöntem, akıl hastaları ile yutma güçlüğü çeken hastalara uygulanır. Lastikten yapılmış mide sondası ağızdan mideye kadar uzatılır. Kronik mide ve duodenum (onikiparmakbağırsağı) ülseri olan hastalarda daha ince olan duodenum sondası kullanılır. Doktorun talimatına göre hazırlanmış sıvı ve vücut sıcaklığındaki gıdalar bir enjeksiyonla sondaya boşaltılır.
Lavman ile beslenme: Yaralanmaların sonucu veya urların neden olduğu yemek borusu daralmalarında, kanama olasılığı bulunan mide ülserlerinde hasta lavman ile beslenir. Özel lavman aleti ile hastaya glikoz ve tuz karışımı verilir.
Enfüzyon ile beslenme: (Damardan beslenme): Kan dolaşımı zayıflığı, baygınlık ve mide-bağırsak tıkanıklıkları uzun süre beslenmeyi engelliyorsa bu yöntem uygulanır. Lavman ile beslenmede olduğu gibi glikoz ve tuz karışımı hastanın toplardamarına damla damla verilir. En uygun damarlar, kol ve bacak toplardamarlarıdır.
Gıdanın dağılımıBeslenme düzenli ve aynı saatlerde yapılmalıdır. Hasta, hiçbir zaman yemek için zorlanmamalıdır. İştahsızlık, öğürtü ve bazı yiyeceklere gösterilen tepki anlayışla karşılanmalıdır.
Yemek hastanın iştahını açacak şekilde hazırlanmalıdır. Bakıcı, giysisine ve ellerinin temizliğine özellikle özen göstermelidir. Yiyecek ve içeceklerin gerektiğinden fazla soğuk olmamasına ve taşınırken tabağa dökülmemesine dikkat etmelidir; çünkü önemsiz gibi görünen en ufak şey bile hastanın iştahını kaçırmaya yeterlidir.
Yemekten önce hastanın elleri yıkanmalı ve hasta rahatça yiyebilecek şekilde oturtulmalıdır. Hasta yemek yerken çevresinde onun iştahını kaçıracak şeyler bulunmamalıdır (sürgü, kanlı bez ya da çamaşır gibi). Hastanın kullanacağı peçetenin de temiz olmasına dikkat etmelidir.Yiyecekler sırayla verilmeli ve ne sıcak ne de soğuk olmalıdır. Hastaların çoğunluğu kendi kendilerine yiyecek durumdadırlar. Ağır hastalara, ya da oturamayacak, kendi kendine yiyemeyecek durumdaki hastalara bakıcının yedirmesi gerekir. Yedirme sırasında hastaya çiğneyecek ve yutacak zaman bırakmalı, acele etmemelidir.
Hastaya Evde İlac Tedavisi Organlarin Temizligi
Hastaya Evde İlaç Tedavisi, Hastanın Organlarının Temizligi
Gargara ve damlalar hem temizlik hem de tedavi için kullanılır. Bu nedenle kullanılacak araç ve gereçler kaynatılarak dezenfekte edilir. Gargara yapılacak madde genellikle su ile sulandırılır. Damlalar, damla şişesi sıcak bir banyo içine konularak inceltilir ve damlatma kolaylığı sağlanır.
Gözün yıkanması: Yatağı ıslatmamak için başın altına bir muşamba örtü serilir. Hastanın başı yana çevrilir ve gözün hizasına bir kap konur. Gözkapakları iki parmak yardımıyla hafifçe açılır ve yıkama suyu 10 cm. yükseklikten gözpınarına akıtılır. Sonra göz bir pamukla hafifçe silinir.
Gözün bu şekilde yıkanması gözkapağı iltihaplarında uygulanır. Göz yıkanırken, yıkama suyu uzaktan ya da doğrudan gözün üstüne akıtılmamalıdır.
Göz banyosunun uygulanması: Göz banyoları için özel yapılmış camdan fincan vardır. Baş öne doğru eğilir, banyo fincanı göz çukuruna yerleştirilir. Banyo yerinden oynatılmadan baş arkaya doğru yatırılır. Gözkapakları açılıp kapatılırken, göz daire çizecek şekilde hareket ettirilir.
Göze ilaç damlatmak: Baş arkaya doğru yatırılır. Alt gözkapağı parmakla hafifçe çekilir. Hastaya yukarı bakması söylenir ve damla gözkapağının iç kesimine damlatılır.
Göze merhem sürmek: İnce bir cam çubuğun ucuyla merhem alınır. Alt gözkapağı parmakla hafifçe çekilir ve çubuk gözkapağının iç kesimine yerleştirilir, sonra gözkapağı parmakla hafifçe bastırılarak cam çubuk geriye çekilir. Göz merhemleri bugün sivri uçlu tüplere konmakta ve göze kolayca sürülmesi sağlanmaktadır.
Göze sürülen merhemin dağılmasını sağlamak için iki parmakla kapalı gözkapaklarına hafif hafif masaj yapılmalıdır.
Burnun yıkanması: Eskiden bütün burun zarı iltihaplarında uygulanan bir yöntemdi. Artık bu yöntem kullanılmamaktadır; çünkü burun yıkanırken basınçlı sıvı alın, yanak boşluklarına ve kulağa kadar gidebilmekte ve o bölgelerde iltihaplanmalara neden olabilmektedir. Özellikle, nezle ve grip vakalarında burnun yıkanması oldukça tehlikeli sonuçlar doğurmaktadır.
Buruna ilaç damlatmak: Nezlelerde, burun kanamalarında ve burun yaralarında çeşitli damlalar kullanılmaktadır. Burun iyice temizlendikten sonra baş arkaya doğru yatırılır, parmağın ucu ile burun hafifçe yukarı kaldırılır ve ilaç damla halinde iki burun deliğine de damlatılır. Damlaların çoğunluğu sümük bezlerindeki şişlikleri gidereceği için hastanın soluk alması kolaylaşır.
Yağlı damlalar mikropların yuvalanmasına, efendrinli damlalar da etkileri geçtikten sonra burnun fazla tıkanmasına neden olduklarından, doktorlar nezle vakalarında tuzlu suyu tercih etmektedirler.
Kulağın yıkanması: İltihabın, kulak kirinin temizlenmesi ve kulağa kaçan yabancı maddenin çıkartılabilmesi için doktor ya da uzman tarafından kullanılan bir yöntemdir. Kulak özel bir şırınga ile yıkanarak temizlenir. Yıkanmadan sonra hasta rahatlar. Yıkama sırasında hiçbir acı duyulmaz. Bilinçsiz olarak hiçbir zaman kulak yıkanmamalıdır.
Kulağa ilaç damlatmak: Kulak damlaları dış ve ortakulak iltihaplarında kullanılır. Kulak hastalıklarında merhem ve özel pudra da kullanılır. Hasta, sağlam kulağının üstüne yatar, kulak kepçesi hafifçe öne doğru çekilir ve damla damlatılır. Damlanın kulak yolundan gitmesini sağlamak için kulakmemesi yukarı doğru çekilir. Sonra bir pamukla kulak yolu tıkanır. İlacın iyice işleyebilmesi için hasta 5-10 dakika süreyle sağlam kulağının üstüne yatmalıdır.Kulağın kuru tedavisinde, kulak dikkatlice yıkandıktan sonra kurulanır ve kulakyolu içine özel toz üflenir.
Lavman kullanımı, Lavman Uygulama
Lavman birçok amaçla kullanılır. Genellikle şu amaçlar için
uygundur:
1. Temizleyici, yani müshil olarak.
2. Kalınbağırsağın yerel hastalıklarında.
3. Yapay beslenmede.
4. Yatıştırıcı olarak.
5. Bağırsak solucanlarının temizlenmesinde.
6. Bağırsak nörozlarında.
Aşırı kabızlıkta, bazı ameliyatlardan ve kalınbağırsak muayenelerinden önce bağırsakların temizlenmesi amacıyla 40-41 derece sıcaklıktaki suyun içine biraz sabun, gliserin ve tuz karıştırılarak temizleyici ya da ishal yapıcı olarak kullanılan lavman türü en yaygın olanıdır.
Lavman için gerekli malzeme: Isıtılmış bir kap, ibrik, ucu marpuçlu lastik bir tüp, mandal, muşamba örtü, tuvalet kâğıdı ve merhem ya da vazelin.
Lavmanın uygulanması, Evde lavman: Hasta bacaklarını hafifçe karnına doğru çekerek yan yatar. Altına bir muşamba serilir. Lastik tüpün içindeki havayı almak için önce tüpün içinden bir miktar su akıtılır ve lastik tüpün hava almasını engellemek için ucuna bir mandal takılır. Lastik tüpün ucundaki marpuç merhem ya da vazelinle yağlandıktan sonra marpuç 10-20 santim kadar makata sokulur, sonra mandal çıkartılır. Lastik tüpün diğer ucuna takılmış bir huniye önceden hazırlanmış lavman suyu ağır ağır dökülür. Bu sırada, hasta karın kaslarını gevşetmek için karnından solunum yapar. Normal olarak lavman için 1/2-1 litre su yeterlidir. Lavmanın etkisi dökülen sıvının miktarına, hızına ve ısısına bağlıdır. Lavmanın kullanılması bittikten sonra lastik tüp tekrar mandallanır; kısa bir süre sonra marpuç makattan çekilir ve tuvalet kâğıdına sarılır. Hasta lavman suyunu mümkün olduğu kadar uzun süre içinde tutmaya çalışmalıdır, işlem sırasında yatağın kirlenmemesine dikkat edilmeli ve işlem sonunda kullanılan aletler iyice temizlenmelidir. Lavman için eczanelerde satılan lavman aleti de kullanılabilir.
Basınçlı lavman: Kalınbağırsağa bol miktarda ve basınçlı sıvı gitmesini sağlamak amacıyla yüksekten yapılan lavman şeklidir. Hasta yattığı durumu koruyarak lavmanın uygulanmasına yardımcı olmalıdır. Bu yönteme, kalınbağırsağın tamamen temizlenmesi gerektiği vakalarda salık verilir.
Birçok vakalarda gliserin enjeksiyonu ile de kalınbağırsakların temizlenmesi mümkündür. Gliserin lavmanı için 5 mililitre gliserinin aynı miktar suyla karıştırılması yeterlidir. Lavmandan sonra çoğu kez hasta 15 dakika içinde dışarı çıkar.Gaz çıkartmak için, ince bir lastik tüpün makattan sokulması yeterli olur. Güçlük çekmeden dışarı çıkabilmek için, bir balon içine doldurulacak 50 mililitre zeytinyağının lavmanla makattan verilmesi yeterlidir.
İlaçlı lavman: Lavmandan önce kalınbağırsakların temizlenmesi gereklidir. İlaçlı lavmanın daha uzun süre kalınbağırsaklarda kalması gerektiğinden çok az miktar sıvı kullanılmalı ve çok ağır olarak verilmelidir. Lavman ilacının doktor tarafından saptanması gereklidir.Bebeklerde ve çocuklarda daha ince lavmanlar kullanılmalı ve çocuğun yaşına göre 30-500 mililitre sıvı verilmelidir.
İnhalasyon Nedir Sonda Nedir - Tedavisi
Sonda Nedir, Sonda Kullanımı
Sonda birçok amaçlarla yapılabilir. Genellikle, sonda deyimi idrar torbası ile ilgilidir. İdrar torbasını boşaltmak ya da incelemek amacıyla, idrar yolundan incecik bir tüpün idrar torbasma kadar uzatılması işlemi sonda adını alır. îdrar torbasının ve yollarının mikroplanmasını önlemek için bu işlemin son derece temiz ve mikropsuz bir ortamda dikkatle yapılması gerekir. Bu nedenle sondanın bir doktor ya da uzman tarafından uygulanması gereklidir. Prostat vakalarında idrarın sürekli alınabilmesi için sonda kullanılır.
İnhalasyon Nedir, İnhalasyon Tedavisi
İlaçların gaz ya da buhar halinde akciğerlere verilmesi yöntemidir. Bazı maddelerin buharlaştırılarak akciğerlere verilmesi en eski tedavi yollarından biridir. Evlerde uygulanan en basit yöntem buğudur. Buğu maddesi, kaynar suyun içine atılır ve oluşan buhar kuvvetle solunur. Bunun için başın üstüne bir örtü örtmek uygundur. Bu yöntem, solunum yollarının açılması ve burun akıntısının sağlanması için kullanılır. Buğudan sonra boğaz bölgesinin üşütülmemesi için hastanın sıcak odada kalması uygundur. Astım nöbetlerinde, buğudan çok aerosol kullanılmaktadır. (oksijen inhalasyon)
Aerosoi tedavisi: Bir gazın sıvı bir maddeyle karıştırılmasıyla elde edilir. Aerosol ile, sıvı maddenin akciğerlere kadar ulaşması ve akciğerlerin doğrudan etkilenmesi sağlanır.
Antibiyotik ve sülfamitler de solunum yollarının dezenfeksiyonu için aerosol olarak verilebilir.
İlaçlar
En yaygın tedavi ilaçlarla yapılan tedavidir. İlaçların kullanılışında doktorun talimatı kesinlikle uygulanmalıdır. İlaçlar zamanında ve öngörülen miktarlarda verilmelidir. Eğer doktor tarafından birden fazla ilaç verilmişse, bunların verilmesi gereken zaman ve miktarlarının karıştırılmamasına dikkat etmelidir. İlacın hasta tarafından alındığından kesinlikle emin olmalıdır. Baygın ve sürekli kusan hastaların ağız yolundan ilaç almalarının bir anlamı yoktur.
Doktor tarafından verilen ilaçlar öngörülen sürede etki göstermiyorsa, bu durumdan doktora hemen bilgi verilmelidir.
Bazı ilaçlar uzun süre saklandıkları takdirde etkilerini ve özelliklerini kaybederler. Bu nedenle, ilaçlar doktora sorulmadan saklanmamalıdır. Bazı ilaçların saklanış özelliklerine kesinlikle dikkat edilmelidir.
ilaçlar ancak kana karıştıktan sonra etkilerini gösterirler. İlacın kana karışma süresi ilacın cinsine ve niteliğine göre değişir. Bir ilaç kanla birlikte vücuda yayıldığı zaman, yalnız hasta olan bölgeyi etkiler.
Hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar ağız, mide ve bağırsak dokusunu örten zarları tahriş etmeyecek şekilde hazırlanmış tablet ve drajeler halinde yapılır. Bazı ilaçlar da damar yolu ile verilir. Damar yolu ile verilen ilaçların etkisi daha çabuktur.
İlaçlar genellikle ağız yoluyla alınır. Ağız yoluyla alman ilaçların bir bölümü midede, bir bölümü onikiparmakbağırsağında, bir bölümü de incebağırsaklarda çözülür. Bazı ilaçlar doğrudan doğruya ağız yoluyla kana karışır. Damla halinde olanlar doğrudan dilin üstüne damlatılır, tablet halindeki ilaçlar da dil altında eritilir.
İlaçların kullanılışı: Önemli olan hastanın ilacını zamanında ve gerektiği miktarda almasıdır. Bu nedenle, bakıcının ilaçları kendi eliyle hazırlayıp hastaya vermesi zorunludur. Sıvı ilaçlar verilmeden önce iyice çalkalanmalı ve ölçüsüne dikkat edilmelidir. Ölçüsünden fazla konulan sıvı ya da toz ilaçlar tekrar şişesine ya da kutusuna konulmamalıdır. Genel olarak, ilaçların alınış şekillerinin kutularının üzerine yazılması uygun olur.
Çocuklar genellikle ilaç almaktan hoşlanmazlar. Bu nedenle bazen ilacın çocuğa zorla verilmesi gerekir. Bu takdirde ilacın acı etkisini hafifletmek için sıvı ilaç mümkün olduğu kadar dilin gerisine boşaltılır.
Drajeler çiğnenmeden yutulmalıdır. Yiyecek ya da içeceklere karıştırılarak alınması gereken ilaçlara katılan yiyecek veya içecek miktarı fazla olmamalıdır. Çünkü ya ilaç katıldığı yiyecek ve içeceğin tadını bozar, ya da yiyecek veya içeceğin bir kısmı artabilir. Yağlı ilaçlar bir miktar sütle birlikte verilebilir. Yağlı ilacın bıraktığı etki bir lokma ekmek yenmesiyle giderilebilir.
Makattan verilen fitil, kalınbağırsak zarının ilacı çok çabuk eritme niteliğinde olması nedeniyle, etkisini çabuk gösterir. Kabızlık halinde fitilin etkisi geç görüleceği için, daha önce bağırsakların lavman yoluyla temizlenmiş olması gerekebilir. Fitil önceden kılıfından çıkartılır, sonra hafifçe ıslatılarak makattan sokulur. Yetişkinler fitili kendileri de koyabilir. Çocuklar fitilden hiç hoşlanmazlar ve konan fitili ıkınmak suretiyle atmak isterler. Bu nedenle, çocuklara fitil konduktan sonra kaba etleri sıkıca tutularak fitilin erimesi beklenmelidir. Fitiller kakao yağından yapıldıkları için vücut ısısında çok çabuk erirler. Bunun için de fitili koruyucusundan çıkardıktan sonra uzun süre elde tutulmamalı hemen makata konulmalıdır. Fitillerin serin yerde saklanması uygundur.
Enjeksiyonlar, yani halk dilinde iğneler deri altına, adaleye ve damar içine yapılabilirler. Damardan verilen ilaçlar, ilacın doğrudan kana verilmesi nedeniyle çok çabuk etki yaparlar. Damar iğneleri doktor, diplomalı hemşire ya da sağlık memuru tarafından yapılmalıdır.
Bazı ilaçlar deri ve müköz dokunun yerel tedavisinde kullanılır. Fakat bu yolla da ilaçların bir bölümü kana karışarak bütün organizmayı etkiler. Göz, burun, kulak, boğaz, bronşlar, idrar yolları, kadının dölyolu gibi organlar da çoğu kez dıştan ilaçlamayla tedavi edilirler. Dölyoluna sürülecek merhem, toz ve sıvı ilaçlar hastanın kendisi tarafından uygulanabilir.
Dıştan tedavi için kullanılacak ilaçlar pudra, merhem, fitil, yakı ve sıvı halinde olabilir. Pudra, merhem ve yakı halindeki ilaçlar temizlenmiş deri üstüne doğrudan uygulanır; gerekirse deri üstü bir gazlı bezle örtülür.
Pudra halindeki ilaçlar genellikle yaraların temizlenmesinde, pansumanında göz banyolarında kullanılır. Merhem, sıvı ya da yağ halindeki ilaçlar derinin ovulmasında ve masajında kullanılır. Ayrıca, merhemler yaraların iyileştirilmesinde de uygulanır.
Fitiller, daha önce de belirtildiği gibi makattan kullanılır. Dölyolu için kullanılan fitiller doğrudan dölyoluna sokulur.
Yakılar, derinin üstüne doğrudan uygulanır. Yakı kullanıldığında sargı gereksizdir, çünkü vücut sıcaklığında yakı kendiliğinden deriye yapışır.
Sıvı halindeki ilaçlar hem içten hem de dıştan kullanılır. İçten kullanılan sıvı ilaçlar şurup şeklindedir. Dıştan kullanılan sıvı ilaçlar genellikle pansuman, gargara ve buğu için uygulanmaktadır.