2020 bitiyor ve çoğumuzun bu yıl yaşanan şeylerden ders çıkarıp bir nebze olsa da unutma hakkı var. 2020, her ne kadar açık ara 21. yüzyılın en kötü yılı 2020 olsa da bilinen ve izlerine ulaşılabilen tarihin en kötü yılı değildi. Takvimleri epey geriye sarıyor, içimizi 2020'den soğutacak 536 yılına gidiyoruz.
İnsanlık tarihi günümüze dek birçok zorlu sınavdan geçti. Savaşlar, depremler, salgınlar, patlamalar, soykırımlar... 2020 yılında da bu saydığımız felaketlerin önemli bir kısmı bir arada yaşandı. Dünyada bitmek bilmeyen koronavirüs salgını başta olmak üzere, ülkemizde ise salgına ek olarak deprem felaketlerine tanık olduk. Unutulması zor, ancak yaralarımızı sarıp dersler çıkartarak ilerlememiz gerekiyor.
Şu anda yeryüzünde yaşayan insanlar olarak tarihin görmediğimiz dönemleri hakkında çıkarımlar yapmamız çok zor. Bu nedenle 2020'ye doğrudan tarihin en kötü yılı demek, tarihi kayıtlara bakınca imkansız hale geliyor. Nitekim 536 yılında, 2020'yi mumla aratacak şeyler yaşandı.
536 yılında Dünya nasıl bir yerdi?
- Dünya nüfusu: 300 milyon (yaklaşık)
- Ortalama sıcaklık: 2.5 °C
Tarih 536 yılını gösterdiğinde insanlık Karanlık Çağ dönemini yaşamaktaydı. Tarihi kayıtlara göre İslamiyet'in ortaya çıkmasına 74, Magna Carta'ya 679, İstanbul'un fethedilmesine 917, Amerika'nın keşfine 936 yıl, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunaysa 1387 yıl vardı. İnsanlığın bilim konusunda geldiği seviye günümüzün çeyreği dahi değildi.
Hal böyleyken dünya üzerinde deyim yerindeyse bir yaşam mücadelesi vardı. Teokratik toplumlar, krallar, köleler derken içinde bulunulan durum bulunduğumuz tablodan bakınca içler acısıydı. 536 yılı, Bizans tarihçisi Procopius'a göre "en çok korkulan yıl"olarak tarihteki yerini çoktan almıştı. Aylarca güneşin dahi görülmediği 536 yılında yaşanılan inanılmaz şeyler bununla sınırlı değildi. Yaz aylarında yağan kar, kuru sis, kuraklıklar, göç dönemi, volkanik patlama gibi olaylar, dönemin insanlarına oldukça zorlu zamanlar yaşattı ve bir kısmını ölüme sürükledi. Hal böyleyken 536 yılında olmayı, zannediyoruz ki hiç kimse istemezdi.
Tarihin en kötü yılı 536'da yaşananlar:
- Volkanik patlama
- Karanlık geçen 18 ay
- Anormal seviyelerde sıcaklık düşüşleri
- Mahsul kıtlığı
- Artan Veba hastalığı
Volkanik patlamalar:
Yapılan araştırmalarda 536 yılının bahar aylarında meydana geldiği bilinen buz parçasının içerisinde, iki adet mikroskobik cam parçacığı bulundu.İzlanda ve Kuzey Amerika'da patlayan bir volkanın küllerinin kuzey yarım küreye yayıldığı kuvvetli bir ihtimal olarak bilimsel çalışmalarda yerini alıyor.
Yaşanan bu volkanik patlamalarda ölen birçok canlı oldu. Volkanik patlamaların etkisi uzun yıllarca dünya üzerinden silinmedi. Yaşanan felaketlerden bazılarının bu volkanik patlamalar neticesinde gerçekleştiği düşünülüyor. 536 yılı felaketlerini kapsayan yazımızın devamındaki felaketlerde bu olayın etkilediği diğer felaketlere yer verdik.
Güneşsiz geçen kabus gibi bir 18 ay:
Volkanik patlamaların yarattığı düşünülen bir çeşit sis bulutu güneş ışığını tamamen kapatmış ve insanları güneşsiz bırakmıştı. Yaşanılan sis olayı Avrupa'da, Ortadoğu ve Asya'nın belirli bölgelerinde 18 ay boyunca gündüzleri bile karanlığın oluşmasına sebep oldu. 536 yılı tam da adı üstünde kapkaranlık bir yıl olmaya devam ediyordu.
Bizans tarihçisi Procopius, "Güneş, ay gibi tüm yıl boyunca ışığını parlamadan bize verdi."diye yazmıştır yaşadığı bu anları. Her ne kadar volkanik patlamalardan oluştuğu tahmin edilse de Harvard Üniversitesi araştırmacıları dahil birçok araştırmacıya göre karanlık ayların nedeni yaşanan volkanik patlamalarla oluşan bulutlardı.
Anormalleşen sıcaklık düşüşleri ve yazın yağan kar:
536 yılının tüm felaketleri beraberinde getireceğini hiç kimse tahmin edemezdi. 536 yılının yaz aylarına gidildiğinde hava sıcaklıkları anormal şekilde 1,5 - 2,5 dereceye kadar düştü. Çin'de kar yağışları baş göstermişti. Bu sıcaklıklar, son 2300 yılının en soğuk 10 yılını oluşturan bir dönemi başlattı. Düşen hava sıcaklıkları hayatın her alanına bir ilmek gibi işlemişti.
İnsanlığı aç bırakacak kadar ilerleyen mahsul kıtlığı:
Yaşanan tüm bu felaket seviyesindeki olayların ardından insanlığı yeni bir sorun bekliyordu. Bu sorunsa dönemin şartları düşünüldüğünde hayatta kalmalarını riske edecek kadar büyük olan mahsul kıtlığı sorunuydu. Aylardır yüzünü göstermeyen güneş, yaşanan volkanik patlamaların etkisi ve sıcaklığın anlamsız şekilde düşüşü hayatı oldukça kötü etkilemekteydi.
İnsanlar günlerini çok zor şartlar altında geçiyirolardı. Mahsul sorunu özellikle Britanya ve Kuzeybatı Avrupa'da çok ciddi seviyelere gelmişti. Yiyecek yemek bulamayan insanlar arasında bundan dolayı açlık ve hastalık riski oldukça artmıştı. Mahsul kıtlığı da ortaya eklenince dönemin insanları adeta gerilimli bir korku filmi yaşıyorlardı diyebiliriz.
Artan veba hastalığı:
Tüm dünyayı sarsan volkanik patlamalar, anormal sıcaklıklar, mahsul kıtlığıdır derken bir felaket daha 536 yılında insanlığın kapısını çalmıştı. Tarihçesi zaten 536 yılından çok öncesine dayanan veba hastalığı, insanların durumundan dolayı iyice artmış ve 541 yılında pik yaparak Doğu Roma İmparatorluğu nüfusunun üçte birini yok etmiştir. Bu nedenden dolayı o dönemin vebası "Jüstinyen Vebası" olarak adlandırılmıştır.
536 yılının felaketleri mi yoksa 2020 yılının felaketleri mi daha zordu?:
536 yılını kaleme aldığımız yazımızda, 536'da dünyada gerçekleşen anormal derecedeki afetlere ve insanlığın düştüğü kötü duruma yer verdik. 2020 yılına gelindiğindeyse, üstün teknolojilerle donatılmış laboratuvarlarımıza, uzaya giden insansız araçların, dünyanın öteki ucuna bir tuşla ulaşabildiğimiz bir dönemdeyiz.
Yine bir salgın, ülkemizde ve yine dünyada meydana gelen korkunç depremler... İnsanlık tarihi yüzyılları geride bıraksa da yaşanılan şeylerin birçoğu aslında gelinen bu noktada bile aynı denilebilir. Depremler, salgınlar, açlık, volkanik patlamalar, savaşlar ve dahası tıpkı o zamanlardaki gibi devam ediyor. Ancak iki dönem arasındaki nüfus ve teknolojik imkanların farklılığı, bugüne dair endişelerimizi daha anlaşılabilir kılıyor.
2020'den derslerimizi alıp kötü olayları bir nebze olsun unutmak iyi gelecek, ancak endişelerimizi ortadan kaldırmadan alabileceğimiz her türlü önlemi almak yine bizim elimizde. Depremlerde insanların sağ kalabilecekleri binaları inşa etmek, aslında salgında maske takmak kadar basit. İnsanlığın gelecekte de bu tip felaketler yaşayacağı kaçınılmaz bir gerçek. Bunu göz ardı etmeden ve yarını düşünerek, tedbirlerle yaşamak, 2021'ye umutla olması gerektiği kadar sorumluluk bilinci ile de girmek gerek.
|