17. yüzyıl Osmanlı dünyasında bir gezginin gözüyle Osmanlı kentlerinin gizemli görüntüleri... 17. yüzyılda Osmanlı ülkesine gelen Batılı gezgin (ve çizer)ler arasında kentsel topografyayı en iyi yansıtanların başında Cornelis de Bruyn (1652-1726/27) gelir. Lahey'de (Den Haag) doğan de Bruyn (Bruijn), öğrenim çağına geldiğinde oldukça tanınmış bir ressam olan T. Van der Shuer'den resim dersleri alır. Ekim 1674'te Hollanda'dan ayrılır; önce Viyana, sonra da Roma'ya gider. Dört yıl kaldığı Roma'da Hollandalı ressamların oluşturduğu 'Bentveughels' grubunun çalışmalarına katılır. 1678 yılının 16 Haziran'ında Livorno Limanı'ndan kalkan bir gemiyle de Doğu ülkelerine yapacağı uzun ve gizemli yolculuklarına başlar. Osmanlı ülkesinde ilk durağı (üç dönemde toplam iki buçuk yıl kalacağı) İzmir'dir. O dönemde İzmir, Osmanlıların yabancı ülkelerle yaptıkları dış ticaretin yoğunlaştığı çok işlek bir liman konumundadır. Kentte birçok Avrupa ülkesinin şirket temsilcilikleri, konsoloslukları bulunmaktadır. On iki Hollanda şirketi bunlar arasındadır ve de Bruyn, Hollanda konsolosunun konuğudur.
İlk durak Manisa De Bruyn, 9-13 Ekim arasında Efes'tedir. Gözlemlediği, çizdiği antik kentteki kalıntılar, Ayasulug (Selçuk) ve dolayları 1698'de yayımladığı kitapta ayrıntılarıyla yer alır. İzmir'e gelişinden dört buçuk ay sonra, kara yoluyla İstanbul'a gitmek üzere yola çıkan gezginin ilk durağı Manisa'dır. Manisa Dağı'nın (Sipylum) eteklerine kurulu çok eski bir kent olan Manisa, o dönemde Osmanlı şehzadelerinin sancağı olarak yaşadığı o eski parlak günlerinden hayli uzaktadır. Gravürün solunda 1596'dan beri kimsenin yaşamadığı sarayın kare biçimli, piramit çatılı 'Kasr-ı adalet'i göze çarpar. Surların içindeki kentte görkemli Muradiye, Sultaniye ve Hatuniye külliyeleri başta olmak üzere, mescidler çevresindeki mahalleleri, kiremit çatılı evleriyle tipik bir Osmanlı kenti görüntülenmiştir.
17. yüzyılda Istanbul 14 Aralık 1678'de on sekiz ay kalacağı İstanbul'a gelen de Bruyn, kenti kendinden önceki ve sonraki çizerlerle benzer kalıp ve bakış açılarından belgelemiştir. Yüzyıllar boyu tüm Batılı çizerlerin İstanbul'un kentsel topografyasını yansıtmada özellikle odaklandıkları; Tarihi Yarımada, Sarayburnu ve Topkapı Sarayı, de Bruyn'un özenli panoramalarında da belgesellik özellikleri taşıyan ayrıntılarıyla yer alırlar! Boğaziçi'nin her iki yakasının doğal ve yapılı çevresinin önemli ve belirleyici öğeleri Anadolu ve Rumeli hisarları, Yoroz Kalesi, Anadolu ve Rumeli kavakları da de Bruyn'un gravürlerine yansır.
27 aylık bir Serüven 1 Temmuz 1680'de İstanbul'dan ayrılan gezginin ilk durağı Gelibolu'dur. De Bruyn'un diğer durakları Çanakkale ve çevresindeki antik yerleşmeler, özellikle de Troya'dır. Temmuz ortalarında (bu kez yedi buçuk ay daha kalacağı) İzmir'e gelen gezgin, 11 Şubat 1681'de o dönemlerde Osmanlı ülkesi sayılan Ege adaları, Mısır, kutsal topraklar ve Suriye'yi görmek üzere tekrar yola çıkar. Bu gezisi de yirmi yedi ay sürecektir. Son durağı Kıbrıs'tan kalkan bir gemiyle bir kez daha Anadolu topraklarına, Antalya'ya ayak bastığında tarih: 25 Mayıs 1683'tür. 1680'lerde Antalya, önceki yüzyıllarda Akdeniz'in uluslararası ticaretinin önemli bir kenti olma özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Kent ve liman savunma sistemini oluşturan surların, kulelerin harap durumu bu düşüşü yansıtmaktadır. 10 Haziran'da Antalya'dan yola çıkan de Bruyn, 25 Haziran'da üçüncü kez İzmir'e gelir ve bir buçuk yıl sonra da 25 Ekim 1684'te Venedik'e gitmek üzere son kez Osmanlı topraklarından ayrılır. Gezginin Osmanlı ülkesinde bulunduğu altı yılı aşan sürede, Osmanlı tahtında 'Avcı' olarak tanınan IV. Mehmed (hd 1648-1687) bulunmaktadır. Çağın büyük devletleri Rusya, Avusturya ve Venedik Cumhuriyeti'yle yapılan uzun süreli savaşların kötü sonuçları, imparatorluğun çöküş sürecine girdiğini göstermektedir. Buna karşılık Hollanda Cumhuriyeti, dünya denizaşırı ticaretinde egemen konuma yükselmiştir.
Şiirsel Çizimler 1693'te yurduna dönen de Bruyn, gezi notlarını ve çizimlerini yayınlatma çabalarına girişir. Çizimlerinin bakır levhalara kazınarak 'gravür'e dönüştürme işlemini kendi gözetiminde tamamlattıktan sonra, kitabının Flamanca özgün baskısı 1698'de Delft'de yayınlanır. 1700'de Fransızca, 1702'de de Londra'da; 'A voyage to the Levant or Travels in the Principal Parts of Asia Minor' başlığıyla yayınlanan kitap folio boydadır ve 200 kadar gravür içermektedir. De Bruyn'un döneminde olağanüstü ilgiyle karşılanan kitabında yazarlık niteliklerinden çok, çizerlik becerisi öne çıkar. Yerinde yapılan özgün çizimlerden 15 yıl kadar sonra hazırlanan gravürlerde, ön planda dönemin değişik biçim ve boyuttaki gemileri ve yerel giysileriyle kişiler dikkat çeker. Kentsel topografyaların başarılı bir biçimde yansıtıldığı gravürlerde -her nedense tek yapılar (anıt olsun veya olmasın)- o yörelerin insanları pek görülmezler. De Bruyn'u Batılı gezginlerin klasikleşmiş davranış biçimlerinden ayıran en önemli özellik: Osmanlı ülkesinin büyük kentleri İzmir'de iki buçuk, İstanbul'da bir buçuk yıl yaşamasına karşın, kitabına yansıttığı görsel verilerin görece azlığı, anlatısının ise pek bilimsel sayılamayacak gözlemsel bir yüzeyselliği içermesidir. Ama gene de günümüz ulusal sınırları içinde kalan kentleri, doğal ve yapılı çevreyi geçmişin gizemiyle yansıtabilen 60 çizimin şiirselliği yadsınamaz.
Engin Yenal
|