Çocuk Edebiyatının Usta Kalemi Kemalettin Tuğcu Biyografisi

Kemalettin Tuğcu, Çanakkale ve Sarıkamış savaşlarında yaralanmış Binbaşı Ali Galip Bey ile çok iyi keman çalan, ev hanımı Şaziment Hanım'ın oğlu olarak Çengelköy'de 1902'de dünyaya geldi.Ayakları içe dönük olarak doğan, bu...

Başlatan: Asrevya - Güncelleme: 18 Ocak 2023, 15:09:38 - Gösterim: 762

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çocuk Edebiyatının Usta Kalemi Kemalettin Tuğcu Biyografisi



Kemalettin Tuğcu, Çanakkale ve Sarıkamış savaşlarında yaralanmış Binbaşı Ali Galip Bey ile çok iyi keman çalan, ev hanımı Şaziment Hanım'ın oğlu olarak Çengelköy'de 1902'de dünyaya geldi.

Ayakları içe dönük olarak doğan, bu nedenle okula devam edemeyen usta yazar, kendisinden 16 ay büyük ağabeyi Nurettin'e babası tarafından ders verilirken okuma yazmayı öğrendi.

Çocukluk ve gençlik yıllarını içe dönük bir şekilde, Çengelköy'de, büyük bir bahçe içindeki köşkte şiir ve roman yazarak geçiren Tuğcu, bir söyleşisinde o günleri şu sözlerle aktarmıştı:

"Yirmi altı yaşıma kadar münzevi bir hayat yaşadım. Ne mektebe gittim ne de gençlik hayatı yaşadım. Yalnızlığın bana verdiği can sıkıntısıyla yazmaya başladım. On üç yaşımdan beri yalnız yazı yazdım. Beni bu yazılar avuttu. Yazdıklarımla yaşadım."

Usta edebiyatçı, babasının kitaplığındaki kitapları okuyarak, kendi kendini yetiştirdi ve dayısından öğrendiği Fransızcayı çeviri yapabilecek kadar ilerleterek, "Araba ile Dünya Gezisi", "Çırak Uçman", "İzci Korkut" ve "İzciler Kralı" adlı eserlerin de aralarında bulunduğu çeşitli kitapları Türkçe'ye kazandırdı.

İlk romanını 13 yaşında yazdı
İlk romanını 1915'te,13 yaşındayken yazan Tuğcu, romanı yayımlamadan havuzda yaktı. Daha sonra yazdığı, "Fazilet Tacı" isimli romanını, yayınlatmak amacıyla Cumhuriyet gazetesine götüren Tuğcu, o günleri şöyle ifade etmişti:

"Akrabalarımızdan bir Münevver Hanım vardı. Gelir, elimde yazdığım defteri alır, okurdu. Kaldığım yerden sonrasını, 'Sonra ne olacak?' diye merakla sorardı. Ardından da 'Ama, söyleme söyleme!' der, defteri bırakırdı. Ertesi gün yine gelirdi. Bir gün ısrar etti, 'Niye bir gazeteye vermiyorsun?' diye. Adını 'Fazilet Tacı' koyduğum bir romanımı defter halinde götürdüm, Cumhuriyet gazetesine. Gittiğimde orada oturan beyler, 'Ne istiyorsun?' dedi. Ben de, 'Yazı yazıyorum. Bir defa bakın, münasip görürseniz neşredin.' dedim. Verir vermez, dilenen bir adam gibi bir his geldi bana. Mahcup oldum. Ertesi gün bir mektup yazdım, 'Rica ederim. Ben iyi düşünmeden size bir defter getirdim. Onu yırtın, kağıt sepetine atın. Cüretimi mazur görün.' dedim."

İlk yazıları "Yavrutürk" dergisinde yayımlanan Tuğcu, 1919'da Sultanahmet'te, "Camlı Köşk" adlı kimya enstitüsünde, Ligor Bey adlı bir Rum'un, eski harflerle yazılmış, "Kimyayı Hayati" isimli kitabını, yeni harflere çevirdi.

Tuğcu, 20 yaşındayken Kasımpaşa Deniz Hastanesinde, bir ayağı için ameliyat oldu. Başarılı yazar, narkozun etkisi geçtiğinde çok şiddetli acılara dayanmak zorunda kalınca, düzelme ihtimali olan diğer ayağının iyileşmesi için bu acıları göze alamadı. Ameliyat sonrası baston kullanmaya başladı.

Vezneciler'deki Şamlı Selim'in yerinde gramofon tamirciliği de yapan Tuğcu, 21 yaşındayken Cumhuriyet ilan edildi.

"Mehmet Yaman" ve "Feriha Demiray" müstearlarını kullandı
Kemalettin Tuğcu, 1928'de girdiği Devlet Demiryollarında, Ankara yakınlarındaki Irmak-Çankırı Demiryolu yapımında ambar memuru olarak görev yaptı. Görevi sırasında, köylü, işçi, binlerce kişiyle tanışan yazar, sıtmaya yakalanınca İstanbul'a döndü.

Tedavi görüp, iyileştikten sonra, Beylerbeyi Sıhhiye Deposunda marangozluk yapan Tuğcu, ardından Berlitz mektebine giderek daktilo öğrendi.

Başarılı edebiyatçı, 1 Kasım 1928'de gerçekleşen Harf Devrimi sonrasında Çengelköy'de bir fırında esnafa yeni harfleri öğretti. Tuğcu, 1932 yılında yazı ve yayın hayatına duyduğu büyük ilgi sonucu Türkiye Yayınevine girdi. Burada ciltçi, dizgici ve yönetici olarak çalıştı.

Tuğcu, 1932 yılının ikinci günü, Tahsin Demiray'ın matbaasında çalışmaya başladı. Sonradan Türkiye Yayınevi adını alan matbaada iki yıl çalışan Tuğcu, 1934'te idarecilik görevini üstlendi. Yazar Tuğcu, Demiray'la birlikte Yavrutürk Mecmuası'nı çıkarmaya başladı.

Yazarlığı süresince, "Mehmet Yaman" ve "Feriha Demiray" müstearlarını kullanan edebiyatçı, 1937'de, "Kocanızı Nasıl Muhafaza Edebilirsiniz?" kitabını okuyucuyla buluşturdu. Kaleme aldığı yazılarla genç kızları ve kadınları aydınlatmayı ve hayat hakkında bilgilendirmeyi hedefleyen Tuğcu'nun aynı yıl, fabl türündeki uzun hikayesi "Çiftlikten Kaçanlar" Yavrutürk'te yayınlandı.

Usta kalemin, 1939'de Türkiye Yayınevi tarafından yayımlanan aylık dergi "Ev-İş Kadın" adlı dergide yönetici olarak görev almasının ardından, dergi yüksek tirajlara ulaştı.

İkinci Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında, üst üste romanlar yazmaya ve yayınlamaya başlayan Tuğcu'nun 1939'da, "Büyükler İçin Evin Romanları dizisinden beş kitabı çıktı. Yetişkinler için yayımlanan kitaplar arasında "Hissiz Adam", "Uçurum", "Taş Yürek", "Saadet Borcu" ve "Küçük Sevgili" yer aldı.

Tuğcu, Doğan Kardeş dergisinde 1955'te müdür olarak çalışmaya başladı.

Çeviri kitaplara da imza attı
Yayın dünyasında olmanın verdiği avantajla yazdıklarını yayınlatma imkanı bulan yazar, gençlere hitap eden "1001 Roman" isimli haftalık yayın için hikaye ve tefrikalar kaleme aldı.

Kemalettin Tuğcu "Çocuklar için", "Çırak Uçman", "İzci Korkut", "İzciler Kralı", "Araba ile Dünya Turu" kitaplarını çevirdi.

Yazarlığının yanında Doğan Kardeş Mecmuası'nda yönetici olarak da çalışmaya başlayan edebiyatçı, daha sonra, arşiv ve kütüphanede görev aldı.

"Hayat" dergisinde sekreterlik, arşiv şefliği, idare ve yayın müdürlüğü gibi çeşitli görevlerde bulunurken, idare müdürlüğü yaptığı Doğan Kardeş Matbaasından 1974'te emekli oldu.

Tuğcu, hayatı boyunca, engellilerin vergi indiriminden yararlanmadı. İndirimden yararlanmasını söyleyenlere, "Ben evimden çıkıp, 56 numaralı otobüse binmek için yürüyerek, durağa kadar gidebiliyor, çalışıyor ve para kazanıyorum. Sakatlığım yaşamama, para kazanmama engel olmadığına göre, böyle bir indirimden yararlanmam da gereksiz." diyen Tuğcu, Türk edebiyatının en üretken ve çalışkan isimlerinden biri oldu.

"Bir Köy Uyanıyor" isimli senaryosuyla 1958'de Yapı Kredi Bankasının açtığı senaryo yarışmasında, birincilik ile ödüllendirilen yazar, Çocuk Vakfı tarafından 1991'de verilen "Çocuk Edebiyatı Ödülü"ne, 1992'de ise "Son 40 Yılda Çocuk Dünyasına Hizmet" ödülüne layık görüldü.

Şiir yazma hevesi çok küçük yaşlarda başlayan Kemalettin Tuğcu'nun, vefatından önce yayımlanan son eseri "Gelişigüzel" (1995) isimli şiir kitabı oldu.

Romanlarında duygu ve sevgi ağırlıklı temalar işleyen ve bazı romanları filme alınan Tuğcu, hayatı boyunca tercüme romanlar, on iki adet aile romanı, üç yüz kadar çocuk romanı ve gazete ve dergilerde çıkmış iki yüzden fazla seçme hikayeye imza attı.

Kemalettin Tuğcu, 18 Ekim 1996'da Çengelköy'de yaşama veda etti.

400'den fazla kitap
Yayımlanmayanlar dahil 400'den fazla kitap kaleme alan yazar, romanlarında sevgi, dostluk, merhamet, yardımlaşma, dürüstlük gibi insani değer ve temaları işledi. Tuğcu, romanlarında eğitime büyük önem verdi ve 1980'e kadar pek çok kuşağa okuma alışkanlığı kazandırdı.

"Hazreti Muhammed'in Hayatı" adlı bir incelemesi de bulunan yazar, anlatım formu bakımından sunduğu çeşitlilikle okuyucuların dikkatini çekti.

Çocuk edebiyatında akla ilk gelen yazarlardan olan Tuğcu'nun "Üç Aylıklar" kitabı uzun yıllar çalıştığı Türkiye Yayınevinin sahibi Tahsin Demiray'da kaldı ve basılmadı.

Tuğcu, bir söyleşide yazdıklarının hep mutlu sonla bitmesine değinerek "Yazdıklarım hep güzel biter, umut verir. Yazdıklarımda hiç kimseyi öldürmemişimdir. Çocuklar cinayetten hoşlanmazlar." ifadelerini kullandı.

Eserleri sinemaya ve dizilere uyarlandı
Tuğcu'nun eserleri, konuları bakımından sürekli tartışma konusu oldu ve yaşamı, yeğeni Nemika Tuğcu tarafından "Sırça Köşkün Masalcısı" adlı kitapta anlatıldı.

"Ayşecik", "Kolsuz Bebek", "Yüz Karası" ile "Üvey Baba" gibi birçok eseri sinemaya ve televizyon dizilerine uyarlanan yazar, 1995 Tüyap Kitap Fuarı'nda çocuk edebiyatı alanında ödül kazandı.

Yazarın öne çıkan bazı eserleri şunlar:

"Üvey Baba, Küçük Hanım, Sokak Çocuğu, Yetim Ali, Ahretlik, Korkunç Yıllar, Hırsızın Oğlu, Yetim Malı, Ayşecik, Unutulan Çocuk, Yolunu Şaşıran Adam, Kimsesiz Çocuklar, Anasının Kuzusu, Yer Altında Bir Şehir, Ah Bu Çocuklar, Eskici Baba, Maymunlar Adası, Serseri Çocuklar, Babasının Oğlu, Köyden Gelen Yabancı, Pasifikte Bir Türk Genci, Balıkçı Güzeli, Çocuklar Adası, Öksüz Oğlan, Adını Değiştiren Çocuk, Altın Bilezik, İncili Terlik, Düşkün Çocuk, Sokak Çocuğu, Köyünü Unutan Adam, Yuvadan Uzak, Zavallı Büyük Baba, Küçük Serseri, Dağdaki Yabancı, Şeytan Çocuk, Annelerin Çilesi, Cambazın Kızı, Yılanlı Bağ, Yetim Ali, Annesizler, Köyden Gelen Kız, Zavallı Çocuk, Aferin Yaşar, Sokak Köpeği, Bir Ocak Söndü, Süt Kardeşler, Baba Evi, Kuklacı, Bir Garip Kızcağız, Babam ve Ben, Kuyulu Bahçe, Benim Annem, Bu Çocuk Kimin, Toprak Adamları, Babasızlar, Balıkçının Kızı, Ana Hakkı."

AA
Değeri Değere Değen Kavrar...



İyi Bir Adamın Ardından: Kemalettin Tuğcu

Kemalettin Tuğcu'nun cenaze namazında bulunabilseydim, onu uğurlamaya gelenler arasında romanlarının iyi yürekli çocuklarını arayacaktım.

Yetim çocuklar, kayıp çocuklar, ekmek parası peşinden koşan 'sanatkâr' çocuklar, hasta ve çaresiz çocuklar...

Orada mıydınız ey roman çocukları!

Hayatını çocuklar için yazmaya adayan bir romancının tabutunu yalnız çocuklar taşısın isterdim.

Onun yaşlı gövdesi çocuk elleri üstünde kabristana doğru yürüsün; yüzlerce, binlerce roman çocuğu, iyi kalpli dedelerini minik elleriyle toprağa emanet etsinler... Zihninin fabrikasında habire çocuklar üretip duran bu adam, çocuk elleri üstünde çoğalsın ve bitmez tükenmez Kemalettin Tuğcu'lar, iyi çocuklar, iyi adamlar olarak aramıza dönsün...

"Ben iyi bir adamım. Kimselere kötülük yapmayı öğütlemedim."

Bu söz, onun ömrünün ve bütün yazdıklarının özeti gibidir.

Okuduğum onlarca romanı, geçmiş yılların tozu dumanı arasından seslenip yalnız iyilik etmeyi, temiz kalpliliği, alın teriyle kazanmayı, anne-baba ve çocuk sevgisini öğütlüyor bana...

İyilikler yazık ki hep acıların, ayrılıkların ve gözyaşlarının içinde gizlidir.

Mutluluğa hep acı çeke çeke ulaşır insanlar.

Ağlamayı öğrenmek de insanın erdemlerinden biri değil midir?

Kemalettin Tuğcu, okurlarını ağlatarak büyüten bir yazardır. Yoksul insanların, zavallı çocukların hikayelerine karıştıkça, taşıdığınız kalbin acılara duyarlı yanları konuşacak ve ağlayacaksınız. Başkalarının yaşadıklarına ağlayabilen insanların yüreği ne kadar incelmiştir...

Hangi kötülük, hangi zorbalık geçer onların yöresinden?

Bir pencere önünde, bir merdiven kıyısında, kimsesiz bir odanın loş ışıkları altında günlerini Tuğcu romanları okuyarak ve kendi yaşıtlarının akıl almaz dramlarında gezinerek geçiren çocuklar, olsa olsa acımayı, kötülere karşı nefret duymayı öğrenirler. Ve sonsuz bir iyilik yapma arzusu belirir içlerinde.

Ben bir ortaokul öğrencisiyken, ağlamayı ondan öğrenmemiş miydim?
Bir kış günü, tavanı isten kararmış küçücük mutfağımızda, ocaktaki odunların çıkardığı dumanlar arasında, annemle kardeşime "Köye Gelen Yabancı"yı okumuştum.

Romanın bir yerinde bir anne kalbinin acılarına dayanamamış, ağlamaya başlamıştık. Yoksulluk genç bir çiftin canına tak etmişti. Öylesine yaşadık, öyle hayatımıza karıştı ki roman, 'keşke' dedik, 'Yerlerini bilseydik, buralarda olsalardı, yardım etseydik onlara. Yiyecek bir şeyler verseydik..."

Roman, bize kendi yoksulluğumuzu unutturmuş ve içimize sonsuz bir zenginlik salmıştı. Uzaklarda bir yerde yaşamakta olduğunu sandığımız, ulaşamayacağımız roman insanlarının yoksulluğuna, acılarına ağlamıştık...

Tuğcu'nun, sayısı 300'ü aşan hikayeleri, kimbilir kimleri ağlattı, hangi çocuk yüreklerde acıma ve iyilik etme duygularını çiçeklendirdi? Benim yaşlarımdaki çoğu insanın ve bizden önceki kuşağa mensup insanların anıları arasında bir Kemalettin Tuğcu romanının dramı ve o drama bulaşmış tertemiz gözyaşları vardır mutlaka...

O hikayeler, o romanlar bize uzak kaldı bugün.

Belki bugünün çocukları da çok okumuyor Kemalettin Tuğcu'yu. Ama o çocuk yürekli adamın ağlamayı öğrettiği çocuklar, sahip oldukları iyi duyguların farkına vardıkça onu hatırlayacaklardır.

Yoksul çocuklar minicik elleriyle tezgâhlara dokundukça, hasta annelerine, fukara hanelerine helal rızıklar taşıdıkça, anne yürekleri çocuklarının ayrılık acılarıyla yandıkça, iyiler ve iyilikler oldukça yeryüzünde Tuğcu hatırlanacaktır.

Bilmek isterdim, Kemalettin Tuğcu'nun romanlarını okuyarak büyümüş çocuklar, bugünkü iş güç sahibi büyükler, ellerine silah alıp birisine doğrultuyorlar mı, yetim hakkı yiyorlar mı, kendi çocuklarının ve başka çocukların kalbini kırıyor, onların acı çekmesine sebep oluyorlar mı?

Yoksul insanları gördüklerinde içlerinde neler uyanıyor, bilmek isterdim... Roman okurken ağlayan çocukların büyüyünce kötülük yapamayacaklarına inanmak isterdim.

Kemalettin Tuğcu'nun 'iyi insanlar'ın yetişmesinde payı olduğuna inanıyorum.
O iyi insanlar, onun cenazesinde var mıydı, merak ediyorum. Kendilerine ağlamayı öğreten bu asırlık adamın ardından ağladılar mı?

Tabutunu çocuklar taşısaydı onun... Alıp iyi adamların arasına götürselerdi...

Ali Çolak
Değeri Değere Değen Kavrar...

Çocukluğumun yazarlarından. Bir yerde demiştim sanki haftalık dergi gibi çıkıyordu kitapları diye. 400 den fazla kitap dile kolay.

Bana okumayı sevdiren yazarlarda biriydi, saygıyla anıyorum...

Teşekkürler @Asrevya  :rose:


Rica ederim @Banemin. :spk:
Pazar günündeki sohbetten beri Kemalettin Tuğcu ile ilgili anılar canlıydı.
Saygıyla yad edelim istedim. Teşekkür ederim. :rose:
Değeri Değere Değen Kavrar...

Benzer Konular (5)

Clicky