Partnerinizleyken size 'ne kadar birbirinize benziyorsunuz, kardeş misiniz?' dedikleri oldu mu? Aslında siz hiç bunu düşünmemiş olsanız bile, insanların partnerinizle sizi benzettiğine şahit olmuş olabilirsiniz. Bu yazımızda, çift olarak zaman geçiren insanların neden birbirlerine benzetildiklerini, aslında sadece partnerlerken, neden kardeş ya da akraba sanıldıklarını araştırıyoruz.
Birlikte zaman geçirmek, insanları birbirine benzetebilir mi? Evet, birisiyle birlikte olmaya başladığımızda hiçbirimizin ağzı, burnu ya da dış görünüşü değişmiyor. Onunla tanışmadığımız bir senaryoda yine ona benzetilebilir miydik bilmiyoruz; ama garip bir şekilde, belki üç-beş ay önce tanımadığımız ve şu an partnerimiz olan birine benzediğimizi söyleyebiliyor insanlar. Keza, 'üzüm üzüme baka baka kararır' sözü her ne kadar negatif çağrışımlar için kullanılan bir tümce olsa da bir yandan da teoriyi destekliyor gibi. Birlikte zaman geçirdiğimiz insanlarla ve odaklandığımız durumlar veya sistemlerle birbirimize benzetiliyor olabiliriz.
Zaman geçirdiğimiz ve çoğunlukla maruz kaldığımız insanlarla benzediğimiz, bir gerçekse; ilişki çemberimizde romantik anlamda konumlanan biriyle, daha başka ve muhtemelen diğer tüm ilişkilerimizden daha yoğun bir uyumlanma geçirebileceğimiz gibi bir anlayış da geliştirirsek, niyetlendiğimiz soru yavaş yavaş kendini bize açmaya başlar. Demek, partnerimizle bizi birbirimize benzeten şey öncelikle 'ortaklaşmamız'. Yani, duygularımız fikirlerimizi, fikirlerimiz ve eylemlerimizle birlikte zaman içinde karakterimizi oturtuyorsa, duygusal bağlarımız ve bunların bize etkisi yabana atılmaz bir halde bizde değişiklikler yapar.
Sevginin frekansı çok kuvvetli ve partnerleri kendi etrafında, kendini deneyimletmek üzere topladığından, sevgiyi bir senkronizasyon makinesi olarak görebiliriz o zaman. Ona aynı anda dokunan ve kendine gönül açıklığı ile dokunmasına izin verebilen herkes yavaş yavaş birbirlerine benzeyebilir. Bu, aslında görüngülerle değil, direkt olarak içimizle alakalı bir mevzu olduğundan, başkalarının dışarıdan, içsel bir değişkeni fark edip konu hakkında yorum yapmaları da insanı şaşırtmıyor değil. Diğer bir yandan da görüntü olarak çok hoşumuza giden birinin, kişilik özelliklerinin pek bizi çekmediği hallerde, algımızda yavaş yavaş görüntüsünün de bozulmaya başlaması, aslında algımızın ne kadar bütünsel çalıştığının muazzam bir delilik.
Sevgiyi birleştirici bir güç ve bir nevi senkronizasyon makinesi olarak görüyorsak, demek ki romantik partnerimizle girdiğimiz sevgi ortamı titreşimlerimizi birbirimize yaklaştırıp bizi bir dans haline sokar. Titreşimlerimiz birbiriyle uyumlanmaya başlayınca bizim yüz hatlarımızın ya da saç şeklimizin birbirine benzemesine gerek olmaz. Ten renklerimizin birbirleriyle alakası bile olmasa da olur hatta. Elektrik dahisi Tesla'nın da dediği gibi 'Titreşim her şeydir'. Ortaklaştığımız bizi birbirimize yakınlaştıran sevgimizin titreşimi ile birbirimize benzemesek bile, bu şekilde birbirimize benzeriz işte.
Peki, titreşimlerimiz uyumlandığında; bu durumun tek çıktısı, sevgiyi ortaklaştığımız partnerimizle benzemeden benzememiz mi olur? Bilakis, birbirimize benzetilmemiz sadece bir sonuç. Uyumlu titreşimler, bir de bilinçlilerse ve parazitsiz zihinlere sahiplerse, konuşmadan konuşabilir, birbirlerinin yanında olmadan birbirlerini hissedebilir ve birbirine olan uzaklıkları hiç fark etmeksizin birbirlerini hissedebilirler de. Kan bağımız bizi akrabalarımızla benzetebilirken, gönül bağı olmayan kan bağı söz konusu akrabamız hakkında içimizde hiçbir duygu uyandırmayabiliyor da. Demek, biriyle birlikte titremek (uyumlu frekans/enerjilere sahip olmak) genetiğimizi, görüş sınırlarımızı, zihnimizi aşan, bildiklerimizi bize unutturabilen bir şey konumunda olabilir.
Partnerimizle bu sihri yaşayabilmemizin en sağlam yolu da öncelikle kendi titreşimimizi dengelememiz, ne kadar merkezimizden uzaklaşsak dahi, döneceğimiz yerin, hayat enerjimizin kaynağının, yani içsel evimizin farkında olabilmemiz. Kaldı ki biz kendimize benzeyemediğimiz sürece, başkası bize benzese ne olur ki zaten...
Simay Vardar
|