Tayos Mağarası... Güney Amerika'yı Babil'e 'bağlayan' gizemli bir geçit mi?
Güney Amerika'da, Ekvador'un ücra bir köşesinde, dünyanın belki de en tuhaf hikayelerine konu olan bir mağara yer alıyor. Tayos Mağarası adı verilen ve binlerce yıldır birçok kültüre ev sahipliği yapan bu bölge, hakkındaki spekülasyonlar ve bulunan tuhaf eserler nedeniyle yıllardır arkeologların ve efsane düşkünlerinin ilgisini üzerine çekiyor.
Güney Amerika'nın dağlık ve ormanlık ülkesi Ekvador, dünyanın en güzel ve gizemli mağara sistemlerinden birisi olan Tayos Mağarası'na ev sahipliği yapıyor. Yaklaşık 5 kilometrelik yeraltı geçitlerine ve geniş galerilere sahip olan Tayos Mağarası, And Dağları'nın doğu yamaçlarında bulunan Ekvador'un güneydoğu ormanlarında bulunan geniş bir mağara sistemi. Mağara, Santiago Nehri'nin 2 kilometre güneyinde ve Coangos Nehri'nin 800 metre doğusundaki ücra bir bölgede. Yapılan ölçümlere göre, deniz seviyesinden 539 metre yükseklikte bulunuyor.
'Cueva de los Tayos', mağaralara adını veren Tayos kuşlarının toplanmak için uzun zamandır kullandığı bir alan ve yerli Þuar kabilesinin topraklarının bir parçasını oluşturuyor. Eşsiz bir bitki çeşitliliğine ve hayvan nüfusuna ev sahipliği yapan mağaralar, geçmişte, antik uygarlıkların bu olağanüstü manzarayı nasıl şekillendirdiğine ilişkin yoğun spekülasyonların da odağında yer almıştı.
Söylentilerin kaynağında, ölünceye dek bölgedeki misyonerlik görevine devam eden İtalyalı Peder Crespi'nin yerli halk yardımıyla oluşturduğunu ifade ettiği benzersiz bir koleksiyon yatıyor. Aktardığı kadarıyla, koleksiyonda eski bir kültürden kalan metal plakalar üzerine yazılmış kayıtlar, Sümer ve Babil benzeri Ortadoğu kültürlerinin sanatsal ürünlerine benzerliğiyle dikkat çeken ikonlar, taş eserlerden oluşan parçalar ve binlerce diğer kalıntı bulunuyordu.
1976 SEFERİ VE NEIL ARMSTRONG'UN TEPKİSİ
Tayos Mağarası, 1970'lerde spekülasyonları ve skandallarıyla nam salmış Erich von Daniken'in ilk kez 'Tanrıların Altını' kitabını yayınlamasının ardından yoğun bir araştırma, keşif ve söylenti konusu haline geldi. Tartışmalı kitapları ve yaklaşımı ile tanınan yazar Von Daniken, kaşif Janos Juan Moricz'in sıra dışı heykeller ve görünüşte yapay biçimde oyulmuş geçitler içinde, 'altından yapılma bir kütüphane' keşfettiğini iddia ediyordu; bu yaklaşım, mağaraları oldukça ilgi çekici hale getirdi ve Tayos Mağarası kısa sürede dünyanın dört bir yanındaki pek çok okuyucunun zihninde bir gizem, güç ve komplo bölgesi olarak şekillendi.
Daniken'in sadık bir okuyucusu olan Stan Hall, bu iddialardan ilham alan İskoçyalı bir inşaat mühendisiydi. 1976 yılında tüm işlerini bir kenara bırakan Hall, Tayos Mağarası'na yapılacak ilk büyük bilimsel keşif seferini gerçekleştirmek üzere yola koyuldu.
Zamanının en büyük mağara keşiflerinden biri olan 1976 seferi, Ekvador ve İngiliz hükümet yetkilileri, ortak özel kuvvetler ve zamanın en iyi bilim insanlarından oluşan 100'ü aşkın kişinin katılımıyla, keşif heyetinin Onursal Başkanı rolünü üstlenen astronot Neil Armstrong'la birlikte gerçekleştirildi. Geniş bir alana yayılan yeraltı geçitlerinin ve galerilerin haritalandırılmasında deneyimli mağaracılardan oluşan bir ekip görevlendirildi ve çeşitli zoolojik, botanik ve arkeolojik bulgular kaydedildi. Ne var ki, mağara sistemi içerisinde Eric Von Daniken'in bahsettiği altın kütüphaneye dair hiçbir kanıt bulunamadı.
Gezinin sonrasında basına açıklama yapan ünlü Astronot Neil Armstrong ise pek de sürpriz olmayacak bir biçimde, durumu şöyle özetliyordu: "Keşif grubumuz mağaraların doğal oluşumlar olduğu sonucuna vardı." Yani lazer vasıtasıyla kesilmiş duvarlar veya bir altın kütüphane yoktu ve uzaylılar hiç yoktu. Sonraki günlerde yayınlanan gazeteler de Daniken'in iddilarını ve Armstrong'un ifadelerini manşetlere taşıyarak, Daniken'in kariyerindeki en utanç verici nitelendirmelerden birini yapıyorlardı: "Þarlatan kendini aptal yerine koydu." "Daniken'in maskesi düştü."
Daniken'in, kendisini bu mağaraya götürdüğünü söylediği Juan Moricz ise, daha sonraki dönemde Der Spiegel'e verdiği bir demeçte, Daniken'in yaptığı açıklamaların, aralarında geçen uzun bir sohbete dayandığını ve kitabında kullandığı fotoğrafların sahte olduğunu açıkladı. Daniken, bu açıklamaya dair demecinde, kitabında anlattığı üzere kütüphaneyi ve tarif ettiği diğer kısımları görmemiş olmasına karşın, bazı olayları kitabına ilgi çekmek amacıyla ürettiğini itiraf etti.
BİR MASAL ÖÐESİ: METAL KÜTÜPHANE
Mağara, kimi spekülatörlere göre, binlerce yıl önce gelişmiş aletler kullanılarak 'kesilmiş' gibi görünen devasa taş bloklar barındırıyor. Taş bloklar, birçok spekülatif yazarın ileri bir antik uygarlığın geride bıraktığı izler olduğuna inandıkları hassas 'kesimlere' ve 'son derece iyi cilalanmış yüzeylere' sahip.
Bu yazarlara göre, mağaranın derinliklerinde saklı olan gerçekler, belki de insanlık tarihini tamamen yeniden yazmamıza zorlayacak cinsten şeylere benziyor. İşi ileri götürüp, Tayos Mağarası'nın günümüzden 250 bin yıl öncesine dek uzanan eski bir kültüre ev sahipliğini öne sürenler de söz konusu.
Gizemli metal kütüphaneye dair en olası kanıtlar, 1940'lı yıllarda bölgeyi keşfeden ve Þuar Kızılderililerinin mağaradan çıkardığı öne sürülen nesnelerin bazılarını biriktiren İtalyan Peder Carlos Crespi Croci'ye dek uzanıyor. Bölgenin yerli halkı Þuar topluluğunun üyeleri tarafından, Peder Crespi'ye, hangi kültüre ait olduğu bilinmeyen nesneler verilmişti. Buluntuların birçoğu, kendisinin ifade ettiği kadarıyla, 1962'de Peder Crespi'nin kişisel müzesinde yaşanan bir yangının ardından yanmış, kalanlarsa satılmış veya çalınmıştı. Peder Crespi'nin 1982'deki ölümünden bu yana, üzerinde semboller ve yazılar bulunan bu metal levhalar hakkında hiçbir bilgi edinilemedi; geride yalnızca Crespi'nin çelişkili ifadeleri ve sınırlı yazılarının yanı sıra, nesnelere ait az sayıda fotoğraf kaldı.
Erich Von Daniken, 1973'te, kitapların metal levhalardan üretildiği bu esrarengiz yapının ve mağara dahil, bütün bu bölgenin, son derece gelişmiş bir uygarlığın kanıtı olduğunu iddia ediyordu. Yazar, Arjantinli-Macar araştırmacı Juan Moricz'in mağarada son derece gelişmiş bir antik uygarlığın kalıntılarını bulduğunu öne sürüyordu. Moricz'e göre, "Tayos Mağarası'nın Metal Kütüphanesi, 250 bin yıl öncesine dayanan eski bir kültürün kayıtlarını içeriyordu."
Bu iddialara karşın, mağaralarda görülen en eski yerleşim izleri, mağaranın Buzul Çağı'nın son dönemlerinde, üst Paleolitik dönemde (M.Ö. 48.000-12.000) yerleşim olarak kullanıldığına işaret ediyor. Burada kalıntılarına rastlanan uygarlık, tahminen M.Ö. 9 bin yıllarında küresel iklimde yaşanan iyileşmenin ardından mağaradan ayrılarak güneye doğru, Peru ve Þili'nin kuzey bölgelerine ilerlemişti.
Neolitik çağdaysa, mağaranın M.Ö. 3 binden itibaren çeşitli yeni topluluklara ev sahipliği yaptığı düşünülüyor. Münih Üniversitesi'nde bulunan seramik eserler üzerinde yapılan karbon testleri, buluntuların M.Ö. 1500'lü yıllarda Þuar kabilesinin ataları tarafından yapıldığını gösteriyor. Bu dönemde, ilk Þuar grupları bölgeye yerleşmeye ve mağaranın halihazırdaki yerlileriyle ortak bir toplum kurmaya başladı. Þuar kabilesi, o dönemden beridir mağarayı büyük bir saygıyla koruyor ve atalarının ruhlarının burada dinlendiğine inanıyor.
ÞAİBELİ PEDER CRESPİ KOLEKSİYONU VE MADALYONUN DİÐER YÜZÜ
Peder Crespi'nin hikayesi, bilinmeyen uygarlıklar, altından yapılmış garip eserler, metal levhalardan oluşan bir kütüphaneyi barındıran bir yeraltı mağarası, Amerika'yı Sümer topraklarına bağlayan garip figürler, bilinmeyen bir dili betimleyen sembollerle ilgili uzun ve karmaşık bir öykü.
Carlos Crespi Croci, 1891'de İtalya'da doğan, Silezyalı bir keşişti. Rahip olmadan önce Milan Üniversitesi'nde antropoloji dalında eğitim aldı. 1923 yılında, Ekvador'daki yerli halklar arasında çalışmak için küçük And şehri Cuenca'ya atandı. Hayatının 59 yılını, 1982'deki ölümüne kadar yardım çalışmalarına adadı.
Carlo Crespi'nin Cuenca'da bulunan Maria Auxiliadora Kilisesi'nin avlusunda sergilediği benzeri görülmemiş nesneler, aktardığı kadarıyla, yerli halk tarafından bulunmuştu. İddisına göre, eserlerin bazıları Babil tarzında, bazılarıysa altından yapılmış ve herhangi bir Güney Amerika kültüründen nesnelere benzemeyen tuhaf motif ve sembollerle süslenmişti. Altın tabaklardan bazıları henüz hiçbir tanımlama ve tercümesi yapılmamış bir tür eski yazı örneği taşıyordu.
Crespi'den geriye kalan tartışmalı eserler, birçok bilim insanı tarafından gözden geçirildi ve bunların taklit eserler olduğu sonucuna varıldı. Anlaşıldığı üzere, dünyanın bu ücra köşesini geniş bir ilgi nesnesi haline getiren Peder Crespi, gündelik malzemelerden üretilmiş birçok taklit eserle, yaşadığı köyü dünya gündemine taşımayı başarmıştı; ancak eserler ve mağaralarda yapılan araştırmalar, öne sürülen uzaylı teknolojisi, gizli geçitler ve sayısız diğer teorileri geçersiz kıldı. Crespi'nin koleksiyonundan kalan parçalar Ekvador Merkez Bankası tarafından satın alındı ve şu anda bir müzede saklanıyor. Bilim insanlarının incelemesi amacıyla ziyaretlere izin veriliyor. Daniken'in varlığından 'kesin biçimde' emin olduğu metal kütüphaneyse, alüminyum plakalar ve benzeri malzemelerden üretilmiş modern çalışmalardan ibaret.
Daha sonraları, 1978 yılında Daniken, kitabında resmedilen mağarada hiç bulunmadığını, ancak bir "yan girişten" girdiğini ve mağaranın tamamını gezdiğini açıkladı. Olayı aydınlığa kavuşturmak isteyen bir jeologsa alanı incelemiş ve Daniken'in bahsettiğine benzer bir tünel sistemi bulmamıştı. Bir arkeolog ise Der Spiegel'le yaptığı söyleşide, bazı altın parçalar bulunsa da, bahsedilen eserlerin birçoğunun yalnızca turistler için üretilmiş yerel taklitler olduğunu ve Crespi'nin pirinci altından ayırmayı becerememiş olduğunu ifade etti.
Hikâyeye ilişkin diğer önemli bir noktaysa, 1970'lerde çekilen film ve fotoğraflarda görülen Babil ve Sümer figürleriyle benzeşen toprak ve taş eserlerden hiçbirinin bulunamamasıydı.
1976'dan bu yana Tayos Mağarası'na çok sayıda araştırma gezisi yapıldı. Ziyaretler, her seferinde büyüleyici yeraltı manzarasını, oluşumunu ve içinde yaşayan bitki ve hayvanların olağanüstü doğasını açığa çıkarmaya devam ediyor. Yerel halk, son yıllarda Tayos Mağarası'nın UNESCO Dünya Mirası olarak tanınması için çalışmalar yürütüyor. Bu yolla, Þuar halkına mağaraların korunmasında yardımcı olmak ve 3 boyutlu haritalama, jeolojik ve arkeolojik araştırmaları yürütmek daha da kolay hale gelebilecek. Bu kapsamda, yaratıcı bir ekip, mağaralardaki deneyimlerinden ve gözlemlerinden oluşan ve UNESCO Dünya Mirası kampanyasına destek olmak amacıyla açılacak bir serginin hazırlıklarını sürdürüyor.
|